thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Türkiye Artık Yönetilemez Durumda
Tarih: 12-09-2021 09:46:00 Güncelleme: 12-09-2021 09:49:00


Sorunlarımız çok fazla;İnanılmazbir hayat pahalılığı, Covid önlemleri adı altında akıl ve mantık dışı uygulamalar, nüfusun neredeyse yüzde 10’una yaklaşmış milyonlarca göçmenler en önemlileri.Ekonomi resmen kontrolden çıkmış vaziyette. Denetim yok, yaptırım yok; herkes kafasına göre zam yapıyor. Hem de her şeye, nerdeyse her gün zam geliyor ve hiç bitmiyor.Böylesine keyfi zamlar nasıl ve hangi gerekçe ile yapılır? Bu sorularının cevabı yok. Sanki “Parası olan alsın” mantığı var. Sonuç olarak vatandaş eziliyor, vatandaş çaresiz, devletin korumasından uzak, yani sahipsiz.

 

Elektrik, doğal gaz, suvs. gibi temel ihtiyaç maddelerine de resmi enflasyonun çok üzerinde ve dilediğinde zamlar yapılıyor. Gerekçesi maliyetlerdeki artış. Peki, vatandaş ne yapsın? Onun da geliri giderlerini karşılamıyor.Maaşlı ya da ücretli, gelirini ihtiyaç duyduğunda, istediği oranda arttırma şansına sahip değil. Hükümet ne veriyorsa onunla yetinmek zorunda kalıyor. Kendine ve ailesine insan onuruna yakışan bir hayat kurabilir mi? Yönetenlerin umurunda değil. Bu hafta Türkiye İstatistik Kurumuenflasyonu; tüketici fiyatlarında yüzde 19,25, üretici fiyatlarında yüzde 45,52 olarak açıkladı. Aralarında yüzde 26,27’lik devasa bir fark var. Buna göre üretici, maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtmıyor, sineye çekiyor demek. Bu gerçekçi değil.Diyelim ki bir süre yansıtmadı, nereye kadar sürdürebilecek? Zaten kredilerle ayakta zar zor duran işletmeler ne kadar dayanabilirler bu maliyet artışlarına. Tüketici enflasyonu diye verilen rakam doğru değil. Tam bir manipülasyon. Sokağa, pazara çıkan herkes görüyor gerçek enflasyonun ne olduğunu. Bu çok vahim bir durum; vatandaşın devletine güvensizliği kabul edilebilecek bir şey midir? Devlet, TÜİK aracılığı ile vatandaşına yalan mı söylüyor? Ya da daha düzgün bir deyişle yanlış bilgi mi veriyor? Yoruma gerek yok, durum apaçık ortada.Vatandaş eziliyor, vatandaş çaresiz, vatandaş devletin korumasından uzak, yani sahipsiz.

 

İstanbul’da konut kiraları neredeyse Londra, New York fiyatlarıyla rekabet eder hale geldi. Diğer kentlerde de durum hiç iç açıcı değil. Bu şartlarda çalışacak kamu görevlisi nereden bulacaksınız? Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ünlü sözü “Benim memurum işini bilir”doğrultusunda mı görev yapsınlar? Derin yoksulluğun yanında çok lüks bir yaşam sürenler de var bu ülkede. Sokaklardapek çok lüks araba var; çok genç insanların kullandığı,her biri birkaç milyon lira değerinde arabalar.İnanılmaz paralar harcıyorlar bu insanlar. Kim bunlar? Bu parayı nerede ve nasıl kazanmışlar? Ne kadar vergi vermişler? Bu hoyratça zenginleşme nasıl oluyor?Hesap soran yok.Bu arabaları normal bir ücretlinin, maaşlının ya da esnafın alma şansı var mı? Hayatları boyunca yemeden, içmeden tasarruf etseler bu arabaları alabilirler mi? Bu hoyratça ve adil olmayan zenginleşme nasıl bir şeydir? Gelir dağılımındaki adaletsizlikler kamu vicdanınıçok yaralıyor, öfke yükseliyor.Sonuç aynı; Vatandaş eziliyor, vatandaş çaresiz, devletin korumasından uzak, yani sahipsiz.

 

Küresel sermayenin talimatları doğrultusunda hareket eden Dünya Sağlık Örgütü ulus devletlerin altını oyuyor. Bu kuruluş bilimselliği dünya genelinde çok tartışılan, akıl ve mantık dışı önlemleri hükümetler üzerinden insanlara dayatıyor. Çocukların virüs karşısında maruz kaldığı riskler neredeyse yokdüzeyindeykenve aşılanmaları tavsiye edilmezken, aşılanmaya zorlanıyorlar(Kaynak: Amerikan Hastalık Korunma ve Kontrol Merkezi-CDC). Öğretmenler ve idari personele haftada iki kez PCR testi şartı getirildi. Yaptırmazlarsa işlerini kaybetme durundalar. Derslere maskesiz girilmiyor. Bu olacak iş değil, çünkü gerçekçi değil. Teneffüste maskesiz dolaşan, birbirleriyle oyun oynayan, bu sırada maskelerini düşüren çocuklar bunlar. Aynı çocuklarderse girince maskeyi istemese de tekrar takıyorlar. Ne oluyor sonra? Tam 40 dakika süreyle, yüzde 23 daha az oksijen alarak,daha doğrusu zehirli karbondioksit soluyarak, derse katılımları,dersi anlamaları ve anlamlandırmaları bekleniyor. Dahası, aynı çocuklar öğle yemeklerinde maskesizler ve bir aradalar. Bu çocuklar kafelerde, restoranlarda maskesiz yemek yiyerek, sohbet ediyorlar. Ancak zihnini vermek zorunda olduğu, bu nedenle de daha fazla oksijene ihtiyacı olduğu bir süreçte maske takmaya zorlanıyorlar. Yazıktır, günahtır,bu uygulama insana zulümdür. Bilinmesi gerekli hayati bir noktayı hatırlatmak isterim;PCR tekniğinin mucidi Nobel Kimya Ödülü sahibi Kary Mullis“Bu test ile virüskaptığınız ya da hasta olduğunuz anlaşılmaz. PCR bu amaçla kullanılamaz” dedikten hemen sonra bir şekilde öldü. Üç ay sonra küresel sermayenin “oyunu”sahneye kondu ve pandemi süreci başladı. Dünyanın en saygın viroloğu Prof. Luc Montaigner “Hiç aşı yapılmasaydı salgın bu sene bitecekti. Aşılar zayıflayan virüsü güçlendirdi. Salgının ömrünü uzattı. Aşılar hem virüs yayıyor hem varyant” sözüne dikkatinizi çekerim. Yapılan PCR test sonuçlarının yüzde 50’sinin yanlış olduğunesnel bir gerçeklik. ZatenAmerikan Hastalık Korunma ve Kontrol Merkezi (CDC)bugün uygulanmakta olan test yönteminin, sorunlar nedeniyle 2021 Aralık sonunda kaldırılacağını ve yeni versiyona geçileceğini açıkladı. Trajikomik olan, ulus devletlere “Sonuçların yarısı yanlış da olsa, siz yılsonuna dek test yapmaya devam edin” denmesi. Bu nasıl bir iştir? Ayrıca aşıya ve PCR testi dayatmaları uluslararası literatürde “mobbing” olarak tanımlanır ve insan haklarına aykırı bir uygulamadır. Sonuç aynı; Vatandaş eziliyor, vatandaş çaresiz, devletin korumasından uzak, yani sahipsiz.

Afganistan başta olmak üzere;demokrasi dışı yönetilen, bu nedenle de geri kalmış ülkelerden insanlarkafilelerle Türkiye sınırlarından giriş yapabiliyorlar. Hatta önemli bir bölümü girdiği gibi soluğu Taksim’de alabiliyor. Bu durum,bir ulus devlet için, kabul edilebilir mi? Devlet neden bu insanların girişine “dur” demiyor? Her şeyden önce bu insanların varlığı Türkiye için büyük bir güvenlik meselesi.Ayrıca hükümet bu insanların çok büyük bölümüne, kendi insanına vermediği desteği veriyor. Üstelik “para yok” derken, yabancı ülkelerden “SWAP” ve kredilerle borçlanırken yapıyor. Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez Merkez Bankası’nın net rezervini 9 Eylül itibarıyla, eksi39milyar 800 milyon dolar olarak açıkladı. Yani MB rezervlerinde kendimize ait para yok, alınmış borçlar var. Borcu, rezerv para olarak göstermek nasıl bir etik davranıştır? Yeri gelmişken, geçen yıl sadece dolar kurunu sabit tutmak uğruna,MB’nin rezervindeki 128 milyar doları kamu bankaları üzerinden nasıl birilerine ucuz fiyatlarla satıldığını dahatırlayalım. Türk halkının parası olan MB rezervinde bulunan 128 milyar dolar şimdi yok. Sonuç aynı; Vatandaş eziliyor, vatandaş çaresiz, devletin korumasından uzak, yani sahipsiz.

 

Devletin asli görevi kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. (Anayasa 5. Madde) Bu hedefe ulaşmak için; kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak zorundadır. Bu nedenle vatandaşın aldığı tüm hizmetlerin kalitesinden, alış veriş güvenliğine kadar her şeyden devlet sorumludur.Çünkü devletin varlık nedeni vatandaşına hizmet etmektir. Peki devleti kimdir? Devlet bir tüzel kişiliktir. Devleti kim yönetir? Vatandaşların oylarıyla seçilmiş hükümet yönetir. Türkiye’de hükümetAk Parti’dir ve neredeyse 20 yıldır iktidardadır, dolayısıyla bütün bu soruların muhatabı olmak zorundadır. İktidar elinde her türlü güç olasına rağmen artık Türkiye’yi yönetememektedir.Sonuç aynı; Vatandaş eziliyor, vatandaş çaresiz, devletin korumasından uzak, yani sahipsiz.

 

Son olarak Türkiye’de giderek artan ahlaki bir çöküşü de dile getirmekistiyorum. Sadece gıda fiyatlarında değil, konutların satışlarından, kiralamalara ve yaşamın daha pek çok alanına kadar insan davranışlarında bu ahlaki çöküşü görüyoruz. Doymak bilmeyen bir aç gözlülük var. Bu durum Covid sonrasında adeta tavan yaptı, ama bu çürümüşlüğün, bu utanmazlığın, bu aymazlığın nedeni tek başına Covid olamaz. Tamam, geçen yıl pandemi nedeniyle ekonomiler dünyanın genelinde küçüldü, hatta kapandı. Ancak keyfi yapılan bu zamların arkasında yatan fırsatçılığı, aç gözlüğüde görmek zorundayız.Böylesine duyarsız, sorumsuz, bencil insanlar daha önce hiçbu ölçektevar olmadılar. Ben şahsen, utanma duygusundan böylesine uzaklaşıldığını görmedim.Neden ve nasıl bu hale geldik? Türkiye sosyolojisini bu hale kimya da kimler getirdi? Artık “merak etme” ve “hayret etme duygusunu yitirmiş durumdayız. Hiçbir şey, bizi şaşırtmıyor; “Her şey olabilir Türkiye’de” deniyor. Yazık, hem de çok yazık. Bunu siyasal tercihleri ne olursa olsun bu ülkeyi seven, kendini bu ülkeye ait hisseden herkesin sorgulaması gerek.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 20218 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI