thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Eşitsizlik Öldürüyor, Para Sistemi Çöküyor
Tarih: 25-09-2022 09:32:00 Güncelleme: 25-09-2022 09:32:00


Para; değerin, nesneleşmiş hali. Temel işlevi mal ve hizmetlerin değerini belirlemek olan para, aynı zamanda bir ödeme aracı. Geçmişi yaklaşık 3000 yıl öncesine, insanın yerleşik hayata geçişine dayanıyor. Pek çok somut nesnelerin mübadele aracı olarak kullanılmasıyla başlayan takas ekonomisi, günümüzde çok karmaşık bir hale gelmiş durumda. Tarihsel süreçte mübadele aracı olan nesneler; otoritenin yetkisiyle basılan madeni paralara ve banknotlara dönüşüyor. Ancak bugün madeni ve kâğıt paraların piyasalarda kullanım oranı, bazı ülkelerde yüzde 1’lerde.

 

Günümüzde hayatımıza girmiş elektronik paralar, bir uçtan bir uca şifreli dijital paralar var. Paranın, mübadele aracı olmanın ötesinde, daha çok para getirecek formları da var. Türev ürünleri bunlara örnek. Bu ürünlerin değeri, bir kaynak varlığın değerine göre değişiyor. Nedir bu varlıklar? Döviz, emtia, endeks ya da faiz en önde gelenler. Günümüzde bütün ülkeleri etkileyen küresel bir finans sistemi var. Bu sistem döngüsel olarak krize giriyor. ABD’de 2008 yılında yaşanan finansal kriz sonrasında yetkililer, krizin etkilerini nasıl gidereceklerine ya da azaltacaklarına odaklandılar. Ancak yetkililerin odaklanması gereken sorular bunlar değil. Neden böyle bir krize girdik? Neden bu krizleri yaşıyoruz? Asıl cevaplanması gereken sorular bunlar.

 

2020 yılında; yapay olarak yaratılan pandemi süreciyle, tarihin en büyük ekonomik krizine girdik. Kriz her geçen gün derinleşiyor ve bildiğimiz ekonomiler tümüyle yok olana kadar da bitmeyecek. Bugünkü para sisteminin temelinde “Kısmi rezerv bankacılığı” var. Bu bir borç ekonomisi ve artık yolun sonuna geldik. Bugün herkes; ulus devletler, kurumlar, şirketler, hane halkı ve kişiler borç içinde. Ve bu borçların ödenmesi imkânsız. Nasıl buraya geldik? Bugünkü sistemde bankalar; müşterilerin yatırdığı paraların büyük bir kısmını kredi olarak verip; yalnızca çok küçük bir kısmını, çekilmeye hazır “gerçek nakit para” olarak tutuyorlar. Yani, bankacılık sistemi, müşterilerin bankaya yatırdığı paraları kullanarak hiç yoktan para yaratmış oluyorlar. Banka kredi verdiğinde, ekonomik anlamda en baştaki miktar ikiye katlanıyor. Çünkü bu para hem banka hem de borç alan kişi için bir varlık durumunda. Bu, ekonomik anlamda en baştaki miktarın ikiye katlanması demek. Üstelik aynı para daha sonra çok defa tekrar kullanılıyor, tekrar yatırılıyor ve tekrar borç veriliyor. Ortaya bir çarpan etkisi çıkıyor. Yani bankalar “yeni para” yaratmış oluyorlar. Bu para gerçekte olmayan bir para. Para hacmine bakarsak, merkez bankalarının payı bugün yüzde 15’lerde. Kapitalist sistem günümüzde sermayeye değil, borca dayalı bir sisteme dönüştü. Küresel ölçekte devasa borçlar bu nedenle karşımızda. Bugünkü ekonomik krizin temelinde, sürdürülmesi mümkün olmayan mevcut para sistemi yatıyor.

 

Karşımızda, bu finans sisteminin yarattığı devasa bir eşitsizlik meselesi var. 2021 yılı itibarıyla dünya nüfusunun yüzde 1’inin serveti, 6,9 milyar insanın servetiyle eşit. Dünyada en zengin 22 insanın serveti, bütün Afrika kıtasında yaşayan insanların toplam serveti kadar.2025 yılına geldiğimizde, dünyada su kıtlığı çeken insan sayısı 3 milyara ulaşacak. Dünyada her yıl üretilen 4 milyar ton gıdanın 1,3 milyar tonu israf ediliyor. Değeri ise tam 1 trilyon dolar. Bu gıda israf edilirken, 840 milyon insan aç dolaşıyor, ayakta kalma mücadelesi veriyor. Bu adaletsiz durum ne savunulabilir ne de sürdürülebilir. Küresel finans elitlerinin hayata soktukları yapay salgın, dünyanın düzenini ve hesaplarını alt üst etmiş durumda. Ekonomilerin, insan mutluluğunu hedeflemek gibi bir amacı yok. İnsanlık tam bir dram yaşıyor ve yaşamaya devam edecek. Ne zaman dek? Yeni bir para sistemi kurulana dek.

 

Peki, para gücünü nereden alıyor? Parayı basma yetkisi veren siyasal otoriteden mi? Görevi istikrar sağlamak olan merkez bankasından mı? Yoksa banknotlar üzerindeki simgeler, resimler ya da imzalardan mı? Eğer para bunlardan güç alıyorsa, bitcoin ve türev varlıkları nasıl açıklayabiliriz? Konunun uzmanları; “Biz parayı,“para” olarak kabul ettiğimiz için paradır” diyorlar. Kendimizden bir örnek verelim. Halkımız; liranın yanlış para politikalarıyla nasıl değer kaybettiğini görerek, haklı olarak dolara yönelmiş durumda. Bu nedenle, döviz mevduatlarının toplam mevduat içindeki payı yüzde 55- 60’larda seyrediyor. Halk; Ak Parti yönetiminin dövize müdahalesine rağmen, dramatik değer kaybına uğrayan liraya güvenmiyor ve onu bir tasarruf aracı olarak görmüyor. Ünlü bir söz var; “Toplum kabul etmezse, otoritenin gayretleri başarısız kalmaya mahkûmdur”. Türkiye’de durum bu. Dünya tarihinde; hiper enflasyon yaşayan toplumlara bakarsak benzeri durumları görmek mümkün.

Dünyanın en etkili iktisatçılarından, 2001 Nobel İktisat Ödülü sahibi Joseph Stiglitz, “Eşitsizliğin Bedeli” adlı 2012’de yayınlanan kitabında, gelir eşitsizliği konusunu ele alır. ABD’de ortaya çıkan 2008 Krizi’ni ve dünya geneline hâkim olan Büyük Durgunluk’u ayrıntılı olarak tartışır. Stiglitz; yüzde 1’lik kesimin, devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirerek, yüzde 99 üzerinde nasıl egemenlik kurduğunu açıklar. ABD’de, 1980 sonrasında artan bir eşitsizlik var. Nedenlerini anlamamız önemli. Çünkü Türkiye için de geçerli tespitler var ve bize ipuçları sunuyor. Sermaye, toplumsal kutuplaşma, rant savaşları, algı mühendisliği, ortaya çıkan güven problemi, demokrasilerde paranın nasıl bu denli güçlü hale gelmesi gibi. Bunların yanı sıra; bir CEO’nun aylık kazancıyla, ortalama bir işçinin aylık kazancı arasındaki inanılmaz uçurum, artan derin yoksulluk, kaybolan fırsat eşitliği, isyan eden insanların çoğalması, tehdit altındaki toplumsal barış en çok tartışılan konular. Finansal piyasaların işleyişi ve aşırı kar arzusu toplumsal bölünmeyi yaratıyor. Finans sektörü ekonomideki bu rant arayışının en önemli kaynağı. Günümüzde; daha az verimli, daha az üretken ve yüksek eşitsizlik yaratan ekonomiler var. Reel üretimi düşünmeyen, onu yüceltmeyen ekonomiler. Amaç üretmeden, emek harcamadan çok paraya sahip olmak. Hem de çok, çok paraya sahip olmak. Stiglitz bütün bu çarpıcı tespitleriyle, olayların iç yüzünü bize anlatıyor. Geleceğin daha adil ve zengin olması için yeni bir vizyon, yeni bir plan öneriyor.

 

İngiliz Yardım Kuruluşu Oxfam’ın “Eşitsizlik Öldürür” adlı 2022 Raporu’na bakalım. Dünyanın en zengin 10 adamı servetlerini, pandemi başladığından bu yana ikiye katladı. Covid 19 pandemisi olarak sunulan senaryo, insanlığın yüzde 99’unun gelirini dramatik biçimde azaltmış durumda. Ekonomik, toplumsal cinsiyet ve ırksal eşitsizliklerin yanı sıra, ülkeler arasında var olan eşitsizlikler dünyanın düzenini perişan ediyor. Bu sonuç rastlantısal değil, tersine bilinçli bir seçim. En zengin, en güçlü insanlar için politikalar belirlemek, ekonomik şiddete yol açmak demek. İnsanlığın çoğunluğuna yönelik bu şiddet, en çok yoksul insanlara, kadınlara, kız çocuklarına ve etnik gruplara yönelik. Eşitsizlik; her dört saniyede, en az bir kişinin ölümüne yol açıyor. Dünya ekonomileri artık sürdürülemez bir noktada. Eşitlik merkezli yeni ekonomilere geçiş şart. Bu amaçla ekonomilerin yeniden tasarlanmaları gerekiyor. 

 

BM Kalkınma Raporu (UNPD)İnsanı Gelişme Raporu ise, 20.yüzyıldaki eşitsizlik fikrinin 21.yüzyılda artık bir işe yaramadığını savunuyor. Rapor yeni nesil eşitsizliklerin sokak protestolarına yol açtığını ve durumun daha da kötüye gittiği uyarısında bulunuyor. Küresel eşitsizlik, gelir eşitsizliğinden çok, fırsat eşitsizliği ile bağlantılı. Dünyada, özellikle orta gelirli ülkelerde insanlar internet üzerinden dünyadaki gelişmeleri takip edebiliyorlar. Evrensel standartları görebiliyorlar ve neleri kaçırdıklarının farkındalar. Bu nedenle de siyasete ve siyasetçiye çok öfkeliler. Günümüzde, güçlüleri kayıran ve kitleleri düşük ücrete, dolayısıyla çaresiz bir hayata mahkûm eden bir gidişat var. En önemlisi de eşitsizliklerin daha doğmadan başlaması ve kişiyi ağır bir yükün altına sokması.

 

Servet, tarihin hiçbir döneminde, böylesine yoğunlaşıp, bir avuç insanın elinde toplanmadı. Daha merhametli, daha huzurlu bir dünyayı yaratmak zorundayız. İnsanlar mutlu olmadıktan sonra, ekonomik büyümenin hiçbir anlamı yok. Yeni bir yönetim anlayışına ihtiyaç var ve bunlar günümüzdeki siyasal liderlerle yapılacak işler değil. Siyaset radikal biçimde değişime uğramak zorunda. Öncelikle; hedonizmin, yani insanların haz peşinde koşmaya dayalı yaşama amacının, bencil ve popülist yaklaşımların terk edilmesi şart. Empati kurmadan, hoşgörü sahibi olmadan, çevreyi, adaleti, barışı, özgürlüğü ve farklıların birlikteliğini savunmadan yeni bir dönemi başlatmak mümkün değil. Kendimizi aldatmayalım.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 22420 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI