Erdoğan ile Putin’in Soçi’de,4 saat süren görüşmesinden sonra yeni bir dönem başladı. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmede; Suriye YPG meselesi, Akkuyu Nükleer Santralı, Ukrayna’dan tahıl koridoru, Rusya’ya ABD ve AB ambargosu ve Türkiye’nin döviz ihtiyacı başta olmak üzere pek çok konu tartışıldı. Türkiye ve Rusya siyasal, ekonomik ve ticari alanlarda iş birliğini daha da artırmaya karar verdiler, bir kısım doğal gaz alımının da ruble ile ödenmesi üzerine uzlaştılar. Birbirinden çok farklı ideolojileri olan Erdoğan ve Putin’in ortak özelliği ikisinin de otokrat olmaları. Yani, bütün siyasi yetkileri tek başına ellerinde bulundurmaları. İkisi de bugün çok zor durumda ve iktidarlarını sürdürmeleri ancak birbirlerine verecekleri destekle mümkün.
Seçimde başarılı olmak için Suriye’de bir operasyon yapmak Erdoğan’ın en büyük hayali. Rusya buna karşı çıkıyor. O izin vermedikçe bu operasyon mümkün değil. Bu konu Soçi’de tartışıldı, ancak Putin bir destek vermiyor ve Erdoğan’ın Esad ile görüşerek yeni bir dönem başlatmasını istiyor. Putin’in gündeminde ekonomi ve enerji konuları var. Kendi iktidarını kurtarması için, Türkiye’nin bugünkü politikasını sürdürmesi gerek. Rusya, Ukrayna’yı işgali sonrasında Batılı ülkelerin kapsamlı ve etkin yaptırımı altına girdi. Türkiye bu yaptırımlara katılmadı, Rus iş adamlarının Türkiye’de faaliyet gösterebileceklerini söyledi, en önemlisi de hava sahasını Rus uçaklarına kapatmadı. Türkiye bir anlamda Rusya’nın nefes almasını sağladı. Bu nedenlerle, her iki liderin ekonomik, ticari ve enerji iş birliğini artırmayı hedeflemesi kaçınılmaz bir gereklilik.
Moskova Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İkbal Dürre, Türkiye’de temel eğitim görmüş bir Rusya vatandaşı. Makaleleri hem Rusya’da hem de küresel ölçekte ilgi görüyor. Dürre “Putin ne kadar kendi iktidarının devamını istiyorsa, en az o kadar da Erdoğan’ın iktidarını istiyor. Bunun için de elinden ne gelecekse verecektir.” açıklaması yaptı. Independent gazetesinde yayımlanan makalesinde, “Önümüzdeki seçimlerde Putin, Erdoğan’ı destekler mi? Desteklerse ne kadar etkisi olur? sorularını cevaplıyor. Akademisyen Dürre, Putin ve Erdoğan’ın çok farklı siyasal görüşleri olsa da aralarında pragmatik temellere dayanan bir çıkar ilişkisi olduğunu söylüyor. “Bu ilişkinin özünde güven yok, tam tersine güvensizlik var. Ancak konjonktürel olarak birbirlerine verdikleri sözlere inanıyorlar. Gerçekte birbirlerine güvenmiyorlar, ama inanıyorlar”. Dürre “böyle bir şey olur mu? sorusuna da “Evet, olur” diyor.
Bir gerçeğin altını çizmek istiyorum; Rusya’nın Türkiye’nin ekonomik dengelerine olan etkisi çoğumuz tarafından, özellikle de muhalefetin büyük bir kesimi tarafından algılanamıyor. Bu nedenle de bu konu üzerine düşünülmüyor, tartışılmıyor. Rusya; Türkiye’deki muhalefet ile ne yazık ki bir ilişki içinde değil, buna karşılık iktidar ile ilişkileri çok iyi. Dahası; Rusya, Erdoğan kaybederse, yeni iktidarın Rusya karşıtı olacağından emin. Bu nedenle, elinden geldiğince Erdoğan iktidarının devamına destek vereceğini söyleyebiliriz.
Bugün seçim sürecinde sıkışan, Batı ile ilişkilerinde aradığını bulamayan bir Erdoğan var. Seçime dek iktidarını taşıyabilecek dövize olan ihtiyacı çok büyük. Putin ile görüşmeye giderken MB net rezervinde sadece 6,1 milyar dolar kalmıştı. Tarihinin en kırılgan noktasındaydı. Bu nedenle Erdoğan’ın Rusya’ya ihtiyacı vardı. Putin’in de uygulanan ambargolar nedeniyle Türkiye’ye ihtiyacı çok yüksekti. Görüşmeler bu koşullarda yapıldı. Dürre’nin makalesindeki çarpıcı ifadesine yer vermek istiyorum; “Putin Erdoğan’ın kazanmasını istiyor ve kazanması için pek çok şey yapabilir. Krediyle doğal gaz verir, petrol verir, gübre verir, nihayetinde 20- 30 milyar dolar gönderir olay biter.”
Son iki haftadır Türkiye’ye kaynağı belli olmayan sıcak para giriyor, ancak bu paralar MB ya da Hazine’ye değil, bankalara “mevduat” olarak geliyor. Yaklaşık 10 milyar dolar şirketlerin hesaplarına girmiş durumda. MB da bankalarla SWAP anlaşması yaparak rezervlerini yükseltiyor. İktisatta “net hata noksan” diye tanımlanan, kaynağı belli olmayan bu para girişleri her zaman vardı, ama 2022’de rekor üstüne rekor kırıyor. Sadece son iki haftada giren 12 milyar dolar var. 6 milyar doları Rusya’dan gelen paralar.
Olayı sorgulayan Ekonomist Rubil Gökdemir bu konuda çok çarpıcı açıklamalar yapıyor. Gökdemir Akkuyu’da verdiğimiz tavizi ve vazgeçtiğimiz yüzde 49’luk ortaklık hakkını, halkımıza atılan tam bir “kazık” olarak tanımlıyor. İki ülke arasındaki en stratejik iş birliklerinden birisi Akkuyu Nükleer Santralı. 2015’de karşılıklı imzalanan; yüzde 51’i Rusya, yüzde 49’u Türkiye’ye ait olan hükümetler arası bir anlaşma var. Proje bedeli 12 milyar dolar. Putin yıllardır yüzde 49 ile bu projeye ortak olacak şirketin adını Erdoğan’ın açıklamasını bekledi. Kamuoyunda 5’li çete diye tanınan müteahhitlere önerildi, ancak ortada yaklaşık 6 milyar dolar, yüzde 49 hisse karşılığı yatması gereken para olduğu için istemediler. Sonunda devletin şirketi EÜAŞ’ın ortak olması kararlaştırıldı.
Santralın ömrü 60 yıl. Bakımlar yapılırsa 20 yıl daha uzuyor. Santralı Rusya’nın Rosatom şirketi yapıyor. Santralde 4 ünite var ve proje maliyeti başlangıçta 12 milyar dolar. Ünitenin her birinin yıllık üretilecek elektrik miktarı 10,5 milyar KW saat. Ve sıkı durun bu santralin, ilk 15 yıl boyunca üreteceği elektriğin KW saati 12,35 cente Hazine garantisiyle sisteme satılacak. Bu rakam cari fiyatın tam 4 katı. Toplam 5,6 milyar dolar yıllık hasılat söz konusu. 2015’de temeli atılan ve 2023 başında bitmesi planlanan bu santralin 2023 yılına dek ilk ünitesinin bile üretime başlaması imkânsız. Çünkü Türkiye tam 8 yıldır yüzde 49’luk hisse karşılığı, yaklaşık 6 milyar doları koymamasını Putin bugüne dek sessiz bir şekilde bekledi. Soçi görüşmesinden birkaç gün önce, Türkiye’nin taahhütlerini yerine getirmediği gerekçesiyle, projenin yüzde 100’üne el koydu ve Türk şirketinin anlaşmasını feshetti. Böylece Türkiye; toplam elektik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacak bu çok önemli santralın mülkiyetine, üretimine, teknolojisine ortak olma şansını kaybetmiş oldu. Üstelik bu işe para koymak istemeyen 5’li çeteye bugüne dek verilmiş 159 milyar dolarlık ihalelere rağmen bunlar başımıza geldi.
Bu sonucu yaratan iktidardaki Ak Parti. Nelere ne paralar harcandı bugüne dek. Ancak bu santralin 1. Ünitesinin inşası için gerekli olan proje bedeli 1,5 milyar doları yatırmayarak Türkiye’yi büyük bir kayba uğrattı. Soçi görüşmesinden sonra, santralin sahibi Rosatom şirketi 6,1 milyar dolar kredi arayışına girdi. Bu krediyi santral inşası için aramadı bu şirket. Türkiye’nin Hazine tahvillerini almayı ve peyderpey santral inşaatında harcamayı planladı. Çünkü döviz kırılganlığı çok yüksek Türkiye bunu istiyordu ve yüzde 49’luk hisse karşılığında bu verildi. Akkuyu inşaatını yapan Rusya Devlet Nükleer Enerji Şirketi ROSATOM bankalarda mevduat hesabını bu nedenle açtı.Rosatom, Rusya’nın Akkuyu için gönderdiği dolarları, Türk devlet tahvillerine yatırarak, inşaat sürecinde kullanacak. MB da bankalarla anında 4,5 milyar dolarlık SWAP yaparak rezervlerini yükseltti.
Akkuyu’daki yüzde 49’luk hissemizin şartlarını yerine getirmediğimizden, halka ait bir üretim tesisini daha kaybettik. Muhalefet bu konuya ne kadar vakıf? Ekonomist Rubil Gökdemir yaşananları kamuoyu ile paylaştı ve muhalefete çağrı yaptı. Ne yazık ki, muhalefet konuyu etkili biçimde dile getirmedi, gündem oluşturmadı. Türkiye anlamsız tartışmalarla meşgul. Örneğin Mehmet Ali Çelebi’yi konuşuyor ya da bir milletvekili korumasının canlı yayında konuşmacıya saldırmasını tartışıyor. Aklı başında olması gereken insanlar uzun yorumlar yapıyorlar ve sosyal medyada paylaşıyorlar. Başka konuşulacak mesele yokmuş gibi. Çok yazık. Türkiye değerlerini yitiriyor, geleceğini kaybediyor, derin bir yoksulluk içinde. Erdoğan döviz bulmak için her kapıyı çalıyor, her tavizi veriyor. Kaynağı belli olmayan paralar gelmeye başladı. Bunlara sevinenler var. Marifetmiş gibi sevinenler. Bunlar kazanılmış paralar değil, emanet paralar. Nebati “Rezerv artacak, ancak kaynağını sormayın” diyor. Bu paralar nerden gelir? Kimden gelir? Ne karşılığında gelir? Açıklama yok. Türkiye çok yanlış yaparak enflasyonla mücadele etmek yerine, kuru tutmaya çalışıyor.MB rezervi iki haftada 12 milyar dolar arttığı halde, neden döviz hala 18 lira?Müdahale olmasa 20 lirayı çoktan geçecek. Bu paralar sadece Türkiye’yi kısa süreli temerrütte düşmekten korur. O da 1- 2 aylık süreyle. Hepsi o kadar.
Gelişmelere bakıyorum da tamam Ak Parti iktidarı Türkiye’yi çok kötü yönetiyor ve değişmesi şart. Ancak muhalefet partileri iyi yöneteceğine dair bir güven veriyorlar mı? Cevaplanması gereken asıl soru budur. Ekonomik çöküşün tek başına seçim kazandıracağını düşünmek çok yanlış. Muhalefetin seçimi kazanmak için “yeni bir strateji” geliştirmesi şart.
Tuygan ÇALIKOĞLU