thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Yabancıların Parasına Mahkûmuz
Tarih: 21-05-2019 09:59:00 Güncelleme: 21-05-2019 09:59:00


Geçtiğimiz hafta Ak Parti’nin ekonomik politikalarına isyan eden Ekonomist Emin Çapa, her açıklamasında “Dünya bizi kıskanıyor” diyen Erdoğan’a, “17 yıldır başkalarının parasına mahkûm olmamıza niye izin verdiniz?” sorusunu yöneltti.  Sosyal medya bu isyana önemli bir yer verdi. Şimdi birlikte Emin Çapa’nın sorusunun doğruluk payını sorgulayalım.

 

Ak Parti tek başına iktidar olduğu 2002 yılında Türkiye’nin dış borç stoku 129,6 milyar Dolar idi.  2019 başında bu borç stoku 444,9 milyar Dolar’a çıktı. Oransal olarak söylersek; Türkiye’nin 2002’deki dış borcu GSYH’nin yüzde 56,2’si iken, 2018’de yüzde 56,8’e yükseldi. Türkiye bugün 2002’ye göre, mutlak anlamda daha fazla borçlu ve yabancıların parasına mahkûm bir ülke haline geldi.

 

Kullanılan bu dış borçların dışında, özelleştirmeden gelen 60 milyar Dolar’ın üzerinde ayrıca para da var. Biz bu özelleştirme gelirini yapısal reformlar için kullanmadık. Ne yaptık? Konjonktüre bağlı geçici önlemler için, örneğin faizleri düşürmek için kullandık. Amaç ekonomiyi canlandırmaktı, ancak temel sorunlar çözülmediğinden faizler bir süre sonra yine arttı. Bu dönemde inşaat sektörünü teşvik ederek parayı betona döktük, inşaat sektörü ile büyüyeceğimizi sandık. Türkiye gayrimenkulü yatırım aracı olarak gördü, yılların sanayicileri/ işadamları bile ana faaliyetlerini bir tarafa bırakarak inşaat sektörüne yatırım yapmaya başladılar. Dünyada paranın bol ve ucuz olduğu dönemde ödeme gücüne bakmaksızın kredilerle borçlandık. İnsanlar bu harcamaları, kendi tasarruflarıyla değil başkalarının paralarıyla yaptılar. İktidar iç taleple ekonomiyi büyütmenin peşindeydi ve insanlar çılgınca anlamsız bir tüketimin parçası oldular. Konuttan, otomotive, dayanıklı tüketim mallarından tatil harcamalarına kadar her alanda yaşandı bu çılgınlık. Bu arada özel sektör kurlara güvenerek kendini riske attı ve dövizle borçlandı. Kur anormal düzeylere çıkınca da perişan oldu.

Türkiye ekonomisinin ne durumda olduğunun göstergeleri işsizlik ve dolar kurudur.  Ekonomi ülke insanına iş sağlayabiliyor mu? İnsanlar kendilerini ve ailelerini doyurabiliyorlar mı? 2019’da Türkiye’de işsizlerin sayısı Cumhuriyet tarihindeki en yüksek sayıya ulaştı. TUİK resmi işsizlik oranını yüzde 14,7 olarak veriyor. Sayı ile 4 milyon 730 bin işsiz var. Bu “dar anlamda” işsizlik, yalnızca son dört haftada İŞKUR’a başvuru yapanları kapsıyor. Daha önce başvurmuş olup, iş bulamayanlar buna dâhil değil. Bunları da eklersek “geniş anlamda” işsiz sayısı 7 milyon 105 bine çıkıyor. Daha bitmedi; bu sayıya hiçbir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı çalışanlar dâhil değil. Ayrıca ailece yapılan tarım ve hayvancılık faaliyetinde çalışanlar buna dâhil değil. Toplam iş gücünün yüzde 20’si var bu alanda. Kısaca gerçek anlamda işsizlik nedir diye sorarsak, cevap her üç kişiden birisi işsiz. Bu çok ciddi bir oran, sosyal huzurumuzu kaçıracak, güvenliğimizi tehdit edecek bir oran. Türkiye’de üniversite mezunları bile iş bulamıyor. Yıllarını, bugünkü pek bir işe yaramayan eğitim sisteminde kaybeden gençlerimiz, mezun olduklarında acı gerçekle yüzleşiyorlar. Çok farklı alanlardaki işlere bile razı olsalar, hatta asgari ücretle bile çalışmayı kabul etseler iş bulamıyorlar.  Çünkü Ak Parti geçtiğimiz 16 yılda ekonominin gelişmesi için gerekli reformları yapmadı. Eline geçen parayı ya inşaat sektöründe ya da bankaları fonlamada kullandı. Türkiye’de tarım ve hayvancılık bitti, reel sektör can çekişiyor. Her kesim borç içinde. Arka arkaya yapılan seçimlerle da bütçe disiplini diye bir şey kalmadı. Son olarak, ekonominin ikinci önemli göstergesi olan çok çarpıcı dolar kurunu da verelim: 2002’de 1,57 TL karşılığında 1 Dolar alınırken, bugün 6.07 TL ödemek zorundayız.

 

Türkiye gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer alıyor. Yeterli tasarrufu yok, enerji bağımlısı bir ülke. İhracatının çok büyük bölümü ithalata dayanıyor. Ürünlerimizin katma değeri çok düşük. Gelişmiş ülkelerin üretmek istemediği, düşük katma değerli enerji yoğun ürünler bunlar. Bu ürünlerle nüfusun ihtiyaç duyduğu istihdamı yaratmak mümkün değil. Türkiye’nin yatırım yapması ve eleştirel düşüncenin önünü açan bir eğitim sistemini derhal hayata geçirmesi gerek. Ancak iktidar bugüne dek eline geçen paraları başka amaçlarla kullandı. Bunun için dış kaynağa muhtacız. Yatırım oranımız insanımıza iş yaratmaktan çok uzak. Örnek verirsek; Doğu Asya’da yurt içi tasarruf oranı yüzde 34 iken, yatırım oranı yüzde 31. Yatırımları yabancı sermaye ile değil kendi tasarrufları ile yapıyor bu ülkeler. Çin çok farklı bir ülke; yurt içi tasarrufları yüzde 50 iken, yatırım oranı yüzde 47. Çin de yatırımlarını kendi tasarrufları ile gerçekleştiriyor. Güney Amerika’da ise iç tasarruf yüzde 18, yatırım oranı yüzde 20’lerde. Doğu Asya’nın çok altında yer alıyor. Türkiye’ye gelince; tasarruflar yüzde 15’i geçmezken, yatırım oranları yüzde 21’lerde seyrediyor. Dolayısıyla yatırım yapabilmek için dışarıdan borç almamız gerek.

 

Türkiye iç tasarrufunu nasıl artırabilir? Öncelikle finans sektörü ile vergi sistemini tasarrufa özendirecek bir yapıya dönüştürmemiz gerek. Bu ülkenin insanları olarak kendimize ve birbirimize güven duymalıyız. Siyasal partiler kutuplaşma siyasetini derhal terk etmek zorunda. Bunu bir strateji olarak uygulayan partilerin tasfiye olması gerekiyor. Ayrıca ithalat dengesini kurmamız şart. Yerli katma değeri artırarak, ihracattaki ithalat payını azaltmak zorundayız. Bunu yapmadan cari açığı da azaltamayız. Çünkü büyüme olduğu sürece cari açıktan kurtulmak mümkün değil. Kur, ithalatı asla özendirmemeli. Paranın aşırı değerli olması da doğru değil, ancak TL’nin bugün itibarıyla olması gerekenden daha değerli olduğunu söylememiz gerek. Zaten Merkez Bankası yükselen kuru tutmak için, her türlü manipülasyonları yapıyor. Ne zaman dek? Rezervler erimiş durumda.  Erdoğan, dile getirdiği reformları İstanbul seçimi sonrasına ertelemiş gözüküyor.  Çok fazla zaman kaybettik, artık pek seçenek de kalmadı. IMF ile masaya oturmak, onun kefaletiyle dışarıdan para bulmak zorundayız. Tabi ki bedeli çok ağır olacak ve canımızı çok yanacak.

 

Bugünkü vahim durum, Ak Parti’nin 2008 sonrası ekonomi yönetiminin hataları. Ak Parti, 2009’dan itibaren uygulanan ekonomik programından saptı, son dönemde de sorumluluk verdiği Maliye Bakanı Albayrak ile ekonominin kontrolünü tümüyle kaybetti. Öyle dünyanın kıskandığı bir konumumuz yok. Çalışma çağındaki nüfusumuzun üçte biri işsiz. Hayat standardımız düştü, satın alma gücümüz azaldı, işini kaybedenlerin yanında önümüzdeki dönemde işini kaybedecek insanlarımız var. Dahası, iş gücüne her yıl katılan 500 binden fazla gençlerimiz var. İnsanlarımızın “işsizlik psikolojisi” ile başa çıkmaları hiç kolay olmayacak. Türkiye’de yaşam herkes için zor, ancak işsizlerin, işsiz kalacakların ve borcu olanların işleri daha da zor. Bu süreçte, korkular, kaygılar, kinler artacak. Hem kişiler hem aileleri hem de toplum çok olumsuz etkilenecek. Çıkış bulamayan insanların yasal olmayan yollara sapması, dolayısıyla suç işleme potansiyelinde artışlar yaşanması kaçınılmaz görünüyor. İnsanın değersizleşmesi ve çaresizliği, onun sorunu olmanın ötesinde toplumsal bir sorun. İktidardaki Ak parti bunu görmek ve yeni bir kadro ile yeni bir ekonomi politikası üretmek zorunda.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 40067 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI