thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Ekonomik Durum ve Muhalefet
Tarih: 27-03-2022 09:27:00 Güncelleme: 27-03-2022 09:27:00


Kur Korumalı Mevduat (KKM) 20 Aralık’ta, doların 18 lirayı aşması sonrası Ak Parti tarafından, adeta bir kurtarıcı olarak sunuldu. Bu hafta ilk 3 aylık vadeler doldu ve ödemeler başladı. Bu mevduata yatırılan 100 bin lira bugün 127 bin 500 liraya ulaştı. Baskılanan kura rağmen yatırımcılar 3 ayda yüzde 27,5 gibi çok yüksek bir faiz geliri elde ettiler.27 bin 500 liranın 4 bin 500 lirasını mevduat faizi olarak bankalar öderken, 23 bin lirayı Hazine kur farkı olarak ödeyecek. Yani, yatırım sahiplerinin, hiçbir emek harcamadan elde ettikleri bu büyük gelirin yüzde 85’i halkımızın cebinden çıkacak, bankalar ise sadece yüzde 15’ini ödeyecekler. Bu hiç adil değil ve vicdani rahatsızlık yaratıyor. KKM’nin sadece bu ilk dönemde Hazine’ye verdiği zarar 12- 14 milyar lira. Çok sınırlı sayıda vatandaşın yararlandığı bu mevduatın esas yükünü Hazine taşıyacak. Hazinede ise para yok ve borç almak zorunda. Peki, Hazine kimin? Vatandaşın. Dolayısıyla zararı vatandaş ödeyecek. Hem de KKM çıkartılırken, hiçbir şekilde fikri ve onayı alınmayan vatandaş ödeyecek? Nasıl ödeyecek? Vergi ve zamlarla, yani yoksullaşarak.

 

Türkiye’nin toplam borcu Aralık 2021 sonu itibarıyla 10 trilyon 443 milyar lira. 2012 yılından bu yana artış sürüyor. Sadece 2018- 2021 arasında borç 6,1 trilyon lira arttı. Bu yükün yarısı 2021’de oluştu. MB’nın rezervi eksi 45 milyar dolar. Yani kendisine ait dövizi yok. Türkiye dış borç ödemeleri için sürekli borçlanmak zorunda. Geçtiğimiz hafta yine borç ödemesi nedeniyle aldığı 5,5 yıl vadeli 2 milyar dolar borç için ödeyeceği faiz, dolar bazında yüzde 8,62. Hesaplarsak, sadece bu borç için Türkiye tam 948,7 milyon dolar faiz ödeyecek. Yaklaşık olarak aldığımız borcun yarısı. Tam bir tefeci faizi.

 

Türkiye neden böylesine yüksek faizle borçlanıyor? CDS primimiz zirve yaparak 570’i geçti ve çok riskli ülke kategorisinde yer alıyoruz. Bloomberg verilerine göre bu veri Irak’ın son 5 yıllık CDS’lerinden bile daha yüksek. CDS, kredi risk primi demek. Verilen kredinin geri ödenmeme riskini tespit etmek için kullanılan bir değer ve bu riske karşı sigorta maliyetlerini içeriyor. Yüksek CDS, Hazine’nin dolar cinsinden borçlanma maliyetinin yükselmesi anlamına geliyor. Bu durum özel sektörün dolar cinsinden borçlanmasını artırıyor, daha yüksek faiz ödemek zorunda kalıyor. Bu durumda, bütün kesimlerin borçlanma maliyetleri de olumsuz etkileniyor.  

 

Türkiye, dünyanın en yüksek faizle borç alan ülkelerin başında. Üstelik dünyada bol para varken ve gelişmiş ülkelerde mevduata eksi reel faizler uygulanırken. Batıda insanlar paralarını bankada tutmak için üstüne para veriyorlar. Yunanistan yüzde 1’lerle, Almanya yüzde 0,25’lerle rahatlıkla borç alabiliyor. Türkiye ise, ekonomi ve hukuk alanındaki kaygı veren uygulamaları nedeniyle, ancak tefeci faiziyle borç bulabiliyor.T24 yazarı Yalçın Doğan’ın yaptığı araştırmaya göre; böylesine yüksek bir faiz oranı daha önce Osmanlı İmparatorluğu’nun iflas ettiği dönemde uygulandı. Ne yazık ki Türkiye, tam yüz elli yıl sonra, ancak yüzde 8’lerle borç bulabiliyor. Ak Parti’ye göre Türkiye büyüyor ve her şey yolunda, ancak veriler bunun tersini söylüyor ve durum gerçekten çok vahim.

 

Yüksek enflasyon ve ulusal paranın değer kaybı ile mücadelede dünyada geçerli araç, faizin artırılmasıdır. Ancak Erdoğan’ın karşı çıkması nedeniyle; iktisat bilimine aykırı adımların Eylül 2021’den bu yana atılması, Türkiye’yi ekonomi tarihinin en zorlu dönemine soktu. Büyük umutlarla sunulan, enflasyonu artıracak, geniş halk yığınlarını daha da yoksullaştıracak olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesabı geçici olarak kuru baskılamada başarılı gibi görünse de, önümüzdeki süreçte çok yüksek enflasyonu ve TL üzerindeki baskıların sonuçları olarak yoksulluğu derin olarak yaşatacak. Kurun düşük olmasına rağmen, risk priminin yüksek olması nedeniyle, KKM hesapları Hazine ve Merkez Bankası’nı zor durumda bırakıyor. Ortada bir kur riski var. Hazine bu ödemeleri bütçeden karşılayacak. Kur riski oluşursa bütçe tarafında bir zayıflama alacak. Bu durumda Merkez Bankası’nın ödeme yapılması için para basması tek yol. Böylelikle enflasyon daha da çığırından çıkacak. Eğer faiz artırılarak, geleneksel politikalar uygulanarak kur düşürülseydi, CDS’lerde bu zirve yaşanmayacak ve Türkiye çok daha düşük faiz oranlarıyla borç bulabilecekti.

Ak Parti’nin faiz karşıtı çıkışlarının ne denli gerçek olduğunu birlikte sorgulayalım. Türkiye ekonomisi faizi ısrarla enflasyonun altında tutuyor. TÜİK rakamlarıyla resmi enflasyon yüzde 54,4 (Mart ayında yüzde 60- 65 arası bekleniyor), ancak bankalar MB’ndan yüzde 14 faizle para kullanıyorlar. Tasarrufunu bankaya getiren vatandaştan yüzde 16’larla para topluyorlar. Sonra da bu paraları ihtiyaç sahiplerine yüzde 32 faizle kredi olarak veriyorlar. Ak Parti’ye göre bunu yapmak, ekonomiyi canlı tutmak demek. Enflasyonun altındaki faizlerle gayrimenkul fiyatları da uçuşa geçmiş durumda. Bu şekilde vatandaşın gayrimenkul alması teşvik ediliyor. Bunun sonucu gayrimenkul fiyatları ortalama yüzde 70 artmış durumda. Ancak Ak Parti iktidarının betona para yatırmayı teşvik ederek, ekonomiyi borçtan kurtarması mümkün değil. Kurun düşmesinin rasyonel yolu üretim yapmak ve ihracatı artırmaktır. Türkiye ihracat yapmak için ithalata mahkûm bir ülke. Ara mallar üretmiyoruz, enerji bağımlısı bir ülkeyiz. 20 yıllık iktidarında Ak Parti, üretimin niteliğini artırmaya yönelik bir çabaya girmedi; hammadde ve yarı mamul madde üretimini teşvik etmedi. Bugün yaşadığımız ekonomik krizin temelinde enerji ve gıda tedarikinin finansmanının yanında, üretim için gerekli olan hammaddeyi ve ara mallarını almak için gerekli dolarımızın olmaması yatıyor. Savaşan Rusya’nın bile yaklaşık 640 milyar dolar karşılığı MB rezervine karşın, Türkiye’nin eksi 45 milyar dolar rezervi var. Ve hala KKM başta olmak üzere çeşitli kanallardan gelen dövizler kuru baskılamak için kullanılıyor, Yani, ucuza dolar satmaya devam ediyoruz. Türkiye TL’nin değer kaybetmesini istemiyorsa; cari açık, yüksek enflasyon ve eksi reel faiz sorunlarını gidermesi gerek. Türkiye ekonomisinin düzelmesi salt bir ekonomik mesele değil. Doğru bir ekonomi politikası ve yetkin bir kadronun yanında; hukuk, adalet, özgürlükler, dış politika ve demokrasi alanında evrensel normları yakalaması gerek. DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan’ın söylediği çarpıcı bir ifade var: “Nobel ödüllü bütün ekonomistler gelse, Türkiye’nin ekonomisini düzeltemez. Çünkü hukuk, adalet, özgürlükler, dış politika ve demokrasi alanlarında onların yapabilecekleri bir iş yok. Bunlar olmadan da ekonomiyi düzeltmek mümkün değil”

 

İktidar yanlış yapıyor ve yapmaya devam edecek gibi. Çünkü yeni fırsatlar söz konusu. Rusya- Ukrayna savaşının hemen bitmesi kolay değil. Bunu ne Rusya ne de ABD istiyor. Türkiye, çok kesin olmasa da, bu sürecin kazananlarından görülüyor. Küresel ölçekte Erdoğan’ın kredisinin yükseldiği de bir gerçek. ABD, Türkiye’ye sürekli olarak zeytin dalı gönderiyor. Dünya liderleri arka arkaya Türkiye’ye geliyorlar ya da telefonlaşıyorlar. Bunlar Batının Türkiye’ye yönelik bakışında değişiklikler olduğunun işaretleri. İsrail ve Ermenistan lobilerinin yaklaşımları bile esnemiş durumda. Bütün bu gelişmeler Türkiye’ye çok ihtiyaç duyduğu finansal desteği sağlayabilir mi? Özellikle ABD basınında bu konuda pek çok haber var. Ancak bu süreç finansal destekler getirse bile, bu kriz seçime dek sürdürülebilir değil. Buğday fiyatının 1800 doları aşması, ham petrolün 200 dolara çıkması bekleniyor. Bu durumda 2022’de dış ticaret açığının 100 milyar dolara, cari açığının ise 45 milyar dolara çıkması sürpriz olmaz.

 

Vatandaş çaresiz ve isyan halinde, fakat bu büyük kriz Ak Partiyi fazla etkilemiyor ve oyu hala yüzde 30- 32’lerde. Muhalefetin bunu sorgulaması gerek. Ak Parti’den kopmuş seçmenin büyük bölümü, son 2-3 aydır hiç bir partiye gitmiyor. Ekonomik krizin oy oranlarında kayda değer bir değişim yaratmaması, muhalefetin beklediği ilgiyi henüz yakalayamadığını gösteriyor. Ancak nedense “Bu iş bitmiş, Erdoğan seçimi kaybetmiş” gibi bir ruh hali var muhalefetin. Bu sağlıklı bir durum değil, doğru da değil. Erdoğan seçim yasasını boşuna değiştirmek istemiyor. Muhalefet bloğunun kırılması için ne mümkünse yapacak. Parlamenter Sistem’e geçiş için 2 yıl gerekli ve Türkiye’yi nasıl ve kimlerle yöneteceğini açıklayarak kamuoyunu ikna etmek zorunda. Ayrıca muhalefet 360 milletvekili çıkarmadan sistemde değişiklik de yapamaz. O zaman ne olacak? Muhalefetin yapısı çok farklı ve işi hiç kolay değil. Bir tarafta, iktidar bloğunun otoriter yönetimi var; örgütüne hâkim istediğini tartışmasız kabul ettiren. Diğer tarafta ise, görünüşte daha demokratik bir süreçte kararlar almak, milletvekili sıralaması yapmak isteyen eklektik ve itiraz etme potansiyeli yüksek bir örgütsel yapı.

 

Muhalefetin Ak Parti iktidarını sürekli eleştirerek ve durum tespit konuşmaları yaparak seçimi kazanması pek mümkün gözükmüyor. Çünkü bir karşılığı yok. Hele, hele Erdoğan karşıtlığından oy beklemek olacak iş değil. Erdoğan“gerçek ötesi” (the post true) siyaseti sürdüren bir lider; seçmenle arasında gönül bağı var ve bunların payı da yüzde 20- 22. Tamam bu irrasyonel bir durum, ancak insanın da irrasyonel bir varlık olduğunu unutmayalım. İnsan beyni ile değil, duyguları ile karar alıyor.

 

Muhalefet partileri seçimi kazanmak istiyorlarsa; neyi, ne zaman, nasıl ve kiminle yapacağına dair bir uzlaşmayı hiç zaman geçirmeden sağlamak zorundadırlar. Sonra da bu uzlaşmayı bir taahhüt olarak kamuoyuna sunmalıdırlar. DEVA Partisi 5 alanda eylem planlarını hazırladı ve kamuoyu ile paylaştı. Bu yıl içinde toplam 20 eylem planı sunacaklarını da beyan etti. İlk kez yapılan bu tür bir çalışmayı diğer muhalefet partilerin de yapmaları,  varsa eylem planlarını kamuoyuna sunmaları gerek. Sonrasında da bu planları birlikte tartışarak “ortak bir eylem planı” üzerinde uzlaşmalı, en önemlisi de seçmeni ikna etmeliler. Bütün bunları yapmadan “Seçimi kazandık, bu iş bitti” demek gerçekçi değil.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 26423 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI