thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









“T.C. Vatandaşlığı Promosyon Haline Geldi”
Tarih: 21-08-2022 09:27:00 Güncelleme: 21-08-2022 09:27:00


Türkiye’de sığınmacı ve düzensiz göçmen sayısının toplam 6 milyon olduğu tahmin ediliyor. Tahmin ediliyor, çünkü Ak Parti’nin bu konuda resmi bir açıklaması yok. Son 11 yılda gelen, “Geçici Koruma” altındaki Suriyeli sayısı 4 milyon civarında. Ancak Ak Parti’nin hala Suriyelilerle ilgili bir politikası yok. En büyük sorun politikasızlık. Ak Parti; ekonomi, adalet, hukuk konularında olduğu gibi, göç konusunda da ne yazık ki bir politikaya sahip değil. Sığınmacılar ve düzensiz göç konusu, son aylarda birçok siyasetçi tarafından dile getiriliyor. İçlerinde göçmenleri gerekçe göstererek Türkiye’yi çok zor duruma sokacak, hiçbir rasyonalitesi olmayan öneriler yapanlar da var. Nefret körükleniyor. Göç konusunda sahte ikilemler kuruluyor. Evrensel insan hakları ile ülkemizin güvenlik ihtiyacını birlikte ele almak yerine, karşı karşıya getiriyorlar. Bunlar nefreti körükleyen yaklaşımlar.

 

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bu hafta sığınmacı ve düzensiz göç sorununu dile getirdi ve bugüne dek yapılmış en kapsamlı çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaştı. Babacan konuya hukuk devleti ciddiyetiyle ve temel insan hakları perspektifinden yaklaştıklarını söylüyor. Meseleyi üç başlıkta ele alıyor: 1. Güçlü kurumsal yapı 2. Güvenli sınırlar 3. Gerçekçi geri dönüş.

 

DEVA’nın göç meselesini, öncelikle yönetilmesi gereken bir konu olarak görmesi önemli. Çünkü bu tespit, Türkiye’nin güçlü bir kurumsal yapıya ve nitelikli personele olan ihtiyacını ortaya koyuyor. Şeffaflık, birimler arası koordinasyon ve ortak akılla yönetme vurgusu dikkat çekici.

 

Babacan “Türkiye yol geçen hanına döndü” diyor. Sınır güvenliği gerçekten en önemli mesele. Türkiye’nin bu konudaki zafiyeti kabul edilemez. Zaten son dönemlerde artan düzensiz göç de bu nedenle yoğunlaştı. Sınırlarda teknik güvenlik önlemlerinin alınması şart.

 

Babacan net bir biçimde düzensiz göçmenleri sınır dışı edeceklerini söylüyor ve ekliyor: “Nereden geldilerse oraya gidecekler.” Amaç, Türkiye’yi düzensiz göçmenlerin ‘hedef ya da transit ülkesi’ olmaktan çıkartmak. Ortada öldürülme, işkence, insanlık dışı, onur kırıcı ceza ya da muamele tehdidi yoksa, Türkiye’ye girmelerine ve yerleşmelerine son vereceklerini net biçimde söylüyor. Hedef Suriye’de güvenliğin sağlanması. Çünkü Suriye vatandaşlarının ülkelerine geri dönebilmeleri için önce şartlarının oluşturulması gerekiyor. Babacan bu amaçla; başta Şam yönetimi, Rusya, ABD, AB ve BM olmak üzere herkesle oturup konuşacaklarını söylüyor ve ekliyor“Ben oturmam” diyemezsiniz. Bu vurgu önemli.

 

Suriye’de güvenlik sağlandığında, Suriyelilerin geçici koruma statülerine son verilecek ve Suriyeliler Türkiye’den ayrılmak zorunda kalacaklar. Babacan mağduriyet yaratmadan, güvenli ve onurlu bir dönüşü sağlayacaklarını özellikle vurguluyor. Ayrılana kadar; Türkiye’de ikamet, çalışma, eğitim ve sağlık hizmeti gibi konular “kural bazlı” hale getirilecek.

Babacan’ın son olarak açıkladığı çok önemli bir husus var. Mevzuata aykırı olarak “vatandaşlık verilmesi” hususu. Makalemin başlığını da oluşturan çarpıcı bir ifade var açıklamasında. “T.C. vatandaşlığı, Türkiye’de belli bir miktarda yatırım yapanların yanına promosyon olarak verilen bir iş haline geldi.” diyor. Suriyelilere verilen vatandaşlığın hukuken tam bir garabet olduğunu vurguluyor. Seçmen tabanında ciddi sayıda Suriyelinin seçmen olduğunu da ekliyor. Kaynak, YSK’nın siyasal partilerle paylaştığı seçmen listeleri. Bilindiği gibi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçtiğimiz mayıs ayında, 200 bin 950 Suriyelinin Türkiye vatandaşı olduğunu açıklamıştı. Babacan, Suriyelilere vatandaşlık verilmesinin mevzuata aykırı olduğunu söylüyor. Çünkü geçici koruma statüsünde bulunan Suriyelilerin vatandaşlık başvurusu yapma hakları yok.  Ama 200 binden fazla Suriyeli hem vatandaş yapıldı hem de seçmen listelerinde yer aldı. Babacan soruyor;” Kim veriyor mevzuata aykırı bu vatandaşlığı? Arkasından cevaplıyor; “Tek imzayla Cumhurbaşkanı” Sonra ikinci sorusunu soruyor; “Kriter nedir bu vatandaşlık verilirken? Kime veriliyor? Neden veriliyor? Türkiye’nin bu vatandaşlıkları vermesinde milli menfaatinedir?”Babacan aylardır sordukları bu sorulara cevap alamadıklarını dile getirerek, kaygı verici bir noktayı işaret ediyor. Rastgele vatandaşlık verilmesinin, Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönme motivasyonlarını azalttığına dikkat çekiyor. Bu nedenle de Suriyeliler beklemeyi ve çok değerli gördükleri T.C. vatandaşlığını elde etmeyi tercih ediyorlar. Babacan, kesinlikle vatandaşlık koşullarının değiştireceklerini ve daraltacaklarını söylüyor. İstisnai vatandaşlık gerçekten istisnai olmalı. 200 bin kişiyi vatandaş yapmak istisnai olabilir mi?

 

Sığınmacıların Türkiye’den gönderilmesi tartışması, siyasetin en önemli konularından biri. BM Mülteci Örgütü’ne göre, Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Muhalefet partileri genelde iktidar olduklarında Şam yönetimi ile iyi ilişkiler kurarak, sığınmacıların ülkelerine güvenli bir şekilde döndürülebileceği görüşünde. Zafer Partisi ise bu konuda farklı bir duruş sergiliyor ve keskin bir dil kullanıyor. Genel Başkan Ümit Özdağ, üzerinde “Zafer Turizm” yazan bir otobüs görselini sosyal medya hesabında paylaştı ve sığınmacıların geri gönderileceğini söyledi. Ancak bu iş, öyle kolay bir iş değil.

 

Uzmanlık alanı göç araştırmaları olan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Neva Övünç Öztürk, BBC’ye yaptığı açıklamada, tartışma sürecinin son derece siyasallaştırıldığını dile getiriyor. “Mülteci hukukunun temellerini söylediğimiz için linç yiyor, hakarete uğruyorsam bu çok kaygı verici bir durum. Her ne çözüm getirilecekse, bunu hukukun çizmesi gerek.” diyor. Gönüllü bir dönüşün elbette mümkün olduğunu, ancak 2011’den bu yana Türkiye’de yerleşik durumda olan Suriyelilerden kaçının geri dönebileceği konusunda bir sayı vermenin zor olduğunu söylüyor. İstanbul Barosu Mülteci ve Göçmen Hakları Merkezi Bşk. Yrd. Av. Barış Birol geçici sığınma statüsünde bulunanların, ülkelerini terk etmelerine sebep olan koşullar değişmediği sürece, ülkelerine geri dönüşlerinin hukuken mümkün olamayacağının altını çiziyor ve ekliyor; “Burada önemli olan geri dönüşlerin gerçekten gönüllü olup olmadığıdır. Başka bir deyişle; kişilerin gönüllü geri dönüş adı altında, zorunlu bir dönüşe tabi tutulup tutulmamasıdır.”

 

Görüldüğü gibi konu çok zor bir konu. Muhalefetin genelinde görülen; Şam yönetimiyle iyi ilişkiler kurarak, sığınmacıların güvenli bir biçimde ülkelerine dönmelerini beklemek gerçekçi değil. Babacan’ın; Şam yönetimiyle birlikte, Rusya, ABD, AB ve BM ile yoğun bir diplomasi trafiğine dayanan önerisinin bu nedenle rasyonel bir temeli var. Bu dinamiklerin tümünün uzlaşısı olmadan, Suriye’de güvenliğin sağlanması ve Suriyelilerin geri dönmesi beklenmemeli. Hatırlarsak, Putin’in Soçi’de Erdoğan’a tavsiyesi de Esad ile hiç gecikmeden diyaloga girmesiydi. Türkiye, çok yanlış olan ve bugünkü kaosu yaratan Suriye politikasını da bu nedenle terk etme kararı aldı. Süreç başladı ve Çavuşoğlu’nun açıklaması da bunu teyit ediyor. Bu arada Türkiye’nin Suriye politikasından bir anda “U dönüşü” yapması, kaotik bir süreci de yaratmış durumda. Başta Esad rejimini devirmek için mücadele eden silahlı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)olmak üzere bütün Esad karşıtı gruplar, bugüne dek destek aldıkları Türkiye’ye çok kızgınlar, çok öfkeliler. Bayrak yakmaya kadar uzanan protestolar da bu nedenle yapılıyor.

 

Erdoğan 5 Eylül 2012’de Ak Parti Merkezindeki genişletilmiş grup toplantısında, “İnşallah en kısa zamanda Şam’a gidecek, Emevi Cami’sinde namazımızı kılacağız” demişti. Bugün 2022 yılına geldik ve Erdoğan’ın Şam yönetimine muhalif gruplara verdiği desteğe karşın, Esad yönetimi devrilmedi. Dolayısıyla Erdoğan’ın Emevi Camisi ile ilgili beklentisi de gerçekleşmedi. Ancak yanlış Suriye politikasının Türkiye’ye bedeli çok ağır oldu. Hiçbir şey kazanmadığımız gibi, çok şey kaybettik. Bugüne dek sadece Suriyelilere harcanan para 50 milyar dolar. Buna ek olarak50 milyar dolar da bölgedeki askeri güvenlik harcaması var. Dahası, operasyon öncesinde yılda 110 bin TIR ile Suriye’ye ve Suriye üzerinden 11 ayrı ülkeye ihracat yapıyorduk ve yıllık 15 milyar dolar elde ediyorduk. Bugüne dek kaybettiğimiz ticaret kaybı da 150 miyar dolar. Dolayısıyla, Suriyelilerin Türkiye’ye faturası50 milyar değil, tam 250 milyar dolar. Çok büyük bir rakam. Ak Parti; yanlış Suriye politikasının yol açtığı bu zararı, tam 11 yıldır yoksul halkımızın sırtına yükledi ve yüklemeye devam ediyor. Artık hepimiz çözümün uluslararası hukuktan geçtiğini bilmek zorundayız. Bağırarak, çağırarak olayı provoke ederek çözüme bir katkı vermek mümkün değil.

 

Tuygan Çalıkoğlu



Bu yazı 22554 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI