thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Anlamlı Yaşamanın Sırrı: Özsaygı
Tarih: 10-07-2022 09:25:00 Güncelleme: 10-07-2022 09:25:00


Eğitim sistemimizin zihnimize yerleştirdiği bir saplantı var. Kendi değerimizi anlamak için, sahip olduklarımıza ve bize ne kadar değer verildiğine bakıyoruz. Bunun anlamı dış dünyaya odaklanmak demek, iç dünyamıza değil. Eğer benlik dışa bağımlı ise; kendimizi sevmenin ve saymanın temel koşulu başkalarının bizi sevmesi ve saymasıdır. Bu doğru bir düşünce değil. Çünkü dış dünyayı denetleyemeyiz. Bu süreçte benlik saygısı başarıya bağlı. İyi bir iş ve meslek sahibi olmak, para kazanmak başkalarının gözünde saygın olmak için popüler ölçütler. Bu durumda sıradan bir başarısızlıkta bile kendine güvensizlik ortaya çıkabilir.

 

“Özsaygı” kişinin, kendi değeri hakkındaki duygusu demek. Kişinin kendisine ne kadar değer verdiğini, kendisini ne denli sevdiğini, onayladığını ve takdir ettiğini ifade eden bir ölçüt. Kendimize öncelik vermek, benliğimizin ihtiyaçlarını karşılamak özsaygı için gerekli adımlar. Başkalarının ihtiyaçlarına gösterdiğimiz ilgiyi, kendimize karşı da duymak özsaygı için şart. Sevdiğimiz insana sergilediğimiz duyarlılığı, kendimize de göstermemiz gerekiyor. Yapıyor muyuz? Hayır. İnsanlar; göze girmek, onaylanmak ve beğenilmek uğruna her role giriyorlar, her maskeyi takıyorlar. Bu durumda hiç kendimize bakıyor muyuz? Kendi gözümüzde “ne olduğumuzu” sorguluyor muyuz? Bilmemiz gereken “dış kaynaklı” özsaygının geçici olduğu. Çünkü o dış kaynaklar yok olduğunda, yani kendi başımıza kaldığımızda benlik saygısı kalacak mı? İnsanın kendinden soğuması ve yaşama küskünlüğü bu süreçlerde ortaya çıkıyor.

 

Gerektiğinde “hayır” diyemeyenlerin, itiraz edemeyenlerin nasıl tükendikleri çarpıcı bir gerçek. Bunun sonucu kişiler çöküşe giriyorlar ve başkalarını suçlamaya başlıyorlar. Ruh sağlığının bozulmasına yol açan bu durum psikolojinin temel alanlarından biri. Yaşam iniş çıkışlarla dolu. İnanılmaz yoksunluklar, düş kırıklıkları, baskılar vs. var. Bu zorlu süreçlerde yaşamı sağlıklı sürdürebilmek için özsaygı gerek. Kendimize sevgiyle davranmamız buna bağlı.

 

Modernite; başarıyı ve gücü adeta kutsar. Bu baskılar altındaki insanın kendisiyle barışık kalması zor. Bu nedenle, başkalarının ne düşündüğü ve ne söylediği ile çok meşgulüz. Onları dinlemekten kendimizi dinlemiyoruz bile. Çünkü başkalarını memnun etmek öncelikli ihtiyacımız. Öncelik başkaları ise, nasıl kendimizi hoşnut edebiliriz? Başkalarını sevmeyi, onların ihtiyaçlarını karşılamaya bağlarsak, kendi ihtiyaçlarımızı algılamamız mümkün olur mu?

 

Toplum olarak bazı kavramları bilmiyoruz ve yanlış kullanıyoruz. İnsanın kendini önemsemesi, ciddiye alması ve kendisini sevmesi “egoizm” ve “narsisim” olarak anlaşılıyor. Yani sapkın eğilimler. Yaygın inançlarımız var; bunlar ikiyüzlülük içeren inançlar. Örneğin, “Başkalarını kendinden daha fazla seveceksin, sevilmenin yolu buradan geçer” gibi. Modern toplum etiğinin bize öğütlediği hesaplı davranmak. Ancak bunu yapsanız bile, karşınızdaki size gerekli özeni göstermiyorsa ne olacak? Öfkeye kapılmak kaçınılmaz.

 

Bir başka sorun; eğer sürekli olarak kendinize haksızlık yapıldığı ya da kullanıldığınız inancına sahipseniz, başkalarıyla nasıl dostluk kurabilirsiniz? Varoluşla sorunu olan, hayatı ve insanları şikâyet edenleri sevmek mümkün mü?

 

Kendimizi sevmeden başkalarının bizi sevmesini beklememeliyiz. Öz saygımızı kazanmak bizim işimiz, başkalarının değil. Üstelik bunu onlardan beklemeye hakkımız da yok. Unutmamamız gerekir ki, hiç kimse bizi “istediğimiz gibi” sevemez ve “değerli” bulamaz. Kendimizi sevmek, kendimizi ne denli tanıdığımıza bağlı. Kim olduğumuzu bilmemiz, ihtiyaçlarımızı belirlememiz ve yeteneklerimizin bilincinde olmamız gerek. Yapmamız gereken öncelikle kendimize odaklanmak. Bu asla “benmerkezci” ya da “bencil” olmak değil.

Yaşamak öznel ve kişisel bir konu. Dolayısıyla yaşamın anlamı da kişiye bağlı olarak değişiyor. Her birimiz, kendimiz için değerli ve anlamlı olan alanlara öncelik vermek zorundayız. Yaşamın anlamını bulmak için, öncelikle kendimizi keşfetmek, sonra da gerçekleştirmemiz gerek. “Öz gerçekleştirme” ya da “kendini gerçekleştirme” kişinin bir işe yarama duygusunu tatmin etmesi anlamına geliyor. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin temelinde barınma, beslenme ve üreme gibi fizyolojik ihtiyaçlar var. Güvenlik, sevgi ve birlikte olma ihtiyaçları bunları takip ediyor. Öz gerçekleştirme bütün bu ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ortaya çıkan bir ihtiyaç. Kişinin potansiyelini ve becerilerini tam olarak fark etmesini, bunları en üst düzeyde geliştirmesini, hayatı tam olarak yaşamasını ve hayattan zevk almasını ifade ediyor. Kim olduğumuz? Nereden gelip, nereye gittiğimiz? gibi sorulara cevap aramak,başlı başına yaşamın anlamını oluşturabilir. Kuşkusuz bunu yapmak kolay değil. Çünkü bünyesinde acılar barındıran zor bir iş. Cesaret ister, yürek ister. “Kendini bilmek” bilgelerin de dile getirdiği gibi, salt istek ve niyetle olacak bir iş değil. İnsanın kendine nesnel bakışı gerek. Benlik savunmalarından arınmış olması gerek. Sahte mutluluk beklentilerimizi terk ederek, ruhsal ıstıraplarla yaşamayı göze almalıyız. Yaşama vereceğimiz anlamı keşfetmek için kararlı olmaya ve krizlerle başa çıkmak için güçlü bir benliğe ihtiyacımız var.

 

Yaşamın anlamını bulmuş kişiler “şimdi ve burada” yani an’da yaşıyorlar. Ancak zihin genellikle geçmiş ya da gelecekte takılı kaldığından insanlar çoğunlukla bunu yapamıyorlar. Gelecekya da geçmişin benlik takıntılarıyla uğraşıyorlar. Şimdiki zamanda yaşamayı başaranlar çok az; bir türlü an’a odaklanamıyorlar.

 

Freud sağlıklı yaşamanın üç öğesini “sevmek”, “çalışmak” ve “gülmek” olarak tanımlıyor. Ne dersiniz? Günlük yaşamımızda bu üç eylemi yeterince yapabiliyor muyuz? Cevap ağırlıklı olarak “hayır” ise, sağlıklı bir yaşam sürdürdüğümüzü söylememiz zor.

 

Ünlü psikoterapist Rolla May kendini gerçekleştirmek için kişinin sadece kendisiyle değil, diğer benliklere katılımın da olmasını gerekli olduğunu söylüyor. “Diğerini dinleyerek, vermeyi bilerek, sevilmekten sevmeye dönerek” içtenlikle dolu üretken ve olgun bir sevgiye ulaşmayı öneriyor.

 

Hayatımızı kendimiz yaratıyoruz. Bir başka deyişle, yaşamımızı anlamlandıran kendimiziz. Ancak büyük çoğunluk duygularımızı, düşüncelerimizi, seçimlerimizi ve sonuçlarını başkalarına dayandırıyor. Sanki her şey bize rağmen ve bizim dışımızda oluşuyor. Bunlar tümüyle yanlış algılama, yani yanılsama. Ruh bilimciler bu durumu, varoluşun en temel öğesi olan özgürlüğün yol açtığı kaygıdan kaçmak olarak tanımlıyorlar. Kaygıdan kaçmak için geliştirdiğimiz bahaneler.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 21172 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI