Değişimin temel belirleyeni yaratıcılık; yaratıcılığın ve buna bağlı olarak yeniliğin önündeki en büyük engel de alışkanlıklarımız, ezberlerimiz, koşullanmışlıklarımız ve bunların yanı sıra değişimin önündeki en büyük engellerimizden biri de sırası hiçbir zaman gelmeyen “şimdi sırası değil” mazeretimizdir. Bitmez tükenmez ve her derde deva bu mazeret aynı zamanda geleceğimizin de faili olmaktadır. Aynı; gençler için kullandığımız “şimdi siz gençsiniz bilmezsiniz” ve “gençlerimiz geleceğimizdir” paradoks kalıplarımızla yaşayıp gördüğümüz gibi bir türlü bu geleceğimiz gelmiyor, gelemiyor ne hikmetse. Bu kalıpların önünde barikat üstüne barikat oluşturanlar, değiştirenleri ve değişimi duyup görünce de “nerden çıktı bu iş, nerden çıktı bu kişiler” diye hayıflanıp kırmızı görmüş boğaya dönüşüveriyor.
Kongre sürecindeki CHP’de yıllardan bu yana ne, nasıl oluyor da ‘değişim’i aklımızda tutarak bakalım Çanakkale’ye: Bir liderimiz var mı? Var. Liderimizin yakın çevresiyle birlikte bir egemenliği söz konusu mu? Evet. Peki, bu durumdan rahatsız olan, “böyle de olmaz ki” diyen (bir kaç kişinin dışında) var mı? Yok. Yani bu durum normaldir, olağandır, olması gereken de budur. Demokrasiye, parti içi demokrasiye ne kadar yer var yukardan aşağıya işleyen bu durumda. Egemen olanın belirlediği ve üyelere indirerek yönlendirdiği bu işleyişte bir terslik yok mu?
Parti üyeleriyle lider ve egemen grup arasında ilişkiyi düzenleyen ve sürdüren biçim ve içerik neye dayanıyor? Liyakate mi, sadakate mi? Sakınmayalım cevabını verelim: Sadakate ve eklemek lâzım ki, “çıkara” dayanıyor. Demokrasi, eşitlik, özgür irade nerde?
Peki, partiye egemen olan, olmayanların parti faaliyetleri ve siyaset yapma biçim ve içerikleri ne ve nasıl oluyor? Topluma dönük politikalar üreterek siyaset yapma yerine parti içindeki grupların bitmeyen ve birbirini dışlamaya, elemeye dayalı içe dönük bir çatışmalı süreç yaşanmıyor mu? Kent sorunlarını bir tarafa bırakıyorum; parti içinde üyeler arasında üyelerle birlikte bu çatışmacı sorunların çözümüne dair bir çaba harcanıyor mu, yoksa partinin gündeminin baş sırasında bu gruplar arası sorunlar mı yer tutuyor?
Hâl böyle olunca yani, çekişmenin bitmediği, sürekli bir dışlama, ve çatışmanın gündemde olduğu partide üyelerini aktivite etmesi; üyeleriyle akışkan bir iletişim ağının kurularak onlardan yeni kadrolar çıkartması ve bu yolla kendisini sürekli yenilemesi; parti içinde herhangi bir iradenin egemen olmayarak sorunların ilke, esas ve gerçeklikler üzerinden tartışılıp önerilerin oluşturulması; böylesi bir çalışma içinde partili olmanın heyecan ve aidiyetinin gelişmesi; üyeler arasında kişisel çekişmeler yerine meselelere yönelik ve topluma yönelik faaliyetlerin artarak partiyle toplum arasındaki bağların güçlenmesi; parti içindeki farklılıkların bir arada tartışarak yeni fikirler, yeni eylemlikler üretmesi; mümkün mü? Hayır. Üretilen şey, daha çok çekişme, daha çok ben, daha çok sen ve gittikçe üyelerini sönümlendiren, küstüren bir durum.
Geriye ne kalıyor? Üyelerin yerel siyasette aktifleştirilememesi ve yerel siyasete dair herhangi bir politika ve uygulama üretilememesinden dolayı geriye kalan; parti merkezinden gelen talimatları, programları yerelde dillendirmekten, uygulamaktan başka bir iş kalmıyor. Armut piş ağzıma düş. Merkezden gelsin biz de yapalım. Bunun adı da ”particilik” oluyor.
Esas soru: Geriye ne kalmıyor? Yerel, yerel siyaset ve yerel parti.
Son soru: Değişmesin mi?