Parlamenter sistemin temel algısı, demokratik yönetimin siyasi partiler eliyle milletvekilleri tarafından geliştirilmesidir. Batıda 300 yıldan bu yana uygulanan bu temsili / parlamenter yönetim biçiminin devraldığı yönetim tarzı bir kişi veya zümrenin, yani sultan ve ailesinin tek başına istediğini yapma lüksü ile yürüttükleri feodal yönetim biçimidir. kimi yerde sultanlık, kimi yerde krallık, kimi yerde padişahlık yöntemiyle bu sistemi binlerce yıl sürdürmüşlerdir.
Temsili demokrasi temelli parlamenter yönetim bicimi son bir kaç 10 yılda güveninin yitirmiştir. Spekülasyona bağlı yolsuzluklar, siyasi partilerin kurdukları antidemokratik anlayış ve uygulamalar, yasama ve yürütme organının her şeyi kapsayan diktatörlük anlayışları, diğerleri üzerinde kurdukları baskı ve yönlendirmeler ve diğer yönetim yanlışlıkları, yeni arayışları ortaya çıkartır.
Bu arayışlar 2 türlü gelişir;
-Birinci tutum eskiye özlem olan tek adam yönetiminin, yani başkanlık sisteminin hortlatılmasıdır. Bunun üzerinde çok söze gerek yok, tartışmaya bile değmez. Keza, güç ve güçlü temsilinin demokratik, katılımcı ve müzakereci kurallara tercih edilmesidir, her şeyin ekonomik verilerle dizayn edildiği insansız bir sistemin kurulması özleminin aracıdır.
-İkinci tutum ise parlamenter sistemi daha da demokratik açıdan geliştirici, farklılıkların çoğulcu anlayışla yönetime katılmasını öngören katılımcı yönetimdir, bir başka deyişle yönetişimdir. Yasama ve yürütme organını oluşturan siyasi elitlerin, dışarıda kalanlar tarafından denetlenmesini, siyasi iktidarlar ile iktidar dışıların birlikte karar alma yöntemlerini geliştiren bir yönetim modelidir. Bu model siyasi parti ve iktidar organlarını yok etmeyi değil, diğeri ile yaşmasın, karar erklerini paylaşmasını öneren bir sistemdir. Paylaşımı yapacak diğer aktörlerin başında sivil toplum örgütleri, yurttaşlar, aydın ve entelektüel söz ve eylem aktivistleri gelmektedir.
Türkiye de her 2 yöntemde kamuoyu tartışmasının ortasında yer almaktadır. Tek adam, tek iktidar özlemiyle tutuşan çevreler başkanlık sistemini ortaya sürmektedir. Demokratik arayışları öne çıkan kesimler ise katılımcı yönetim, yönetişim sistemini oluşturmaya çalışmaktadır. Dümenini sürdürenler ise 300 yıldan bu yana eskiyen ve zaafları ortaya çıkan parlamenter sistemin iktidarında yol almaya devam etmektedir.
Öne çıkan tek adam iktidarı ve başkanlık sistemi tartışmaları, demokratik kamuoyunu mevcut parlamenter sistemi bile savunur hale getirmiştir. Bu tutum ve durumlar, son 20 yılda çok zor oluşturulmaya çalışılan sivil toplumu marjinalleştirmiş, katılımcı mekanizmaları siyasi araçlara dönüştürüp iktidar icazetçisi haline getirmiştir. Özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı demokrasi aktivistleri daha büyük tehlikeye karşı, korku ortamının silik bireyleri olmuştur.
Son birkaç yılda yaşananlar, demokrasi ve yönetim anlayışını çok gerilere sürüklenmiştir. Sorunlu ortamın büyümesinin bir başka aracı ise daime tekrarlanan seçimlerdir, keza seçimler tek başına siyasi aktörleri yüceltmekte, mutlak araç haline getirmektedir. Ayrıca seçim atmosferi diğerlerini ve iktidar dışını, siyasetin araçlarına entegre edip, bağımlı kılmaktadır.
Bu geri durumu ve sıkıcı ortamı bir süre daha yaşayacağımız muhtemeldir...
Mimar İsmail ERTEN ... 27.06.2015