İlginçtir mevcut AKP iktidarının 80 ilde yaşadığı oy düşüşü, sadece 1 ilde yaşanmamış. Bu il ise Ankara'ymış. Halbuki, gerek "Kaçak Saray", gerekse Gökçek uygulamalarıyla mücadelesiyle öne çıkan Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve onun YK Başkanı Tezcan hanım, en çetin sivil mücadeleyi yürütmektedir. Bu mücadele yöntemi ve süreciyle de, bazı kesimlerin derin ve büyük takdirini de almaktadır. Biz sanıyoruz ki, bu tip uğraşlar ve haklı mücadele içeriği "halk" nezdinde büyük takdir topluyor ve oy sandığına yansıyor. Meğer kazın ayağı hiç de böyle değilmiş, keza AKP iktidarına karşı yürütülen mücadeleyi "halkımız" hiç gaile almamış olup, sandığa da tersi olarak yansıtmıştır.
Özellikle sol siyasetin söylemleri, sert ve çetin oluyor. Vatanı ve dünyayı korumaktan kendi yaşamlarını unutuveriyorlar. Slogan ağırlıklı bu yöntem, kuşkusuz toplumun çeşitli kesimlerinin dikkatini çekiyor. Ama nereye kadar...
Çanakkale çevre hareketi, bağımsız ve özerk yapısını koruyarak sürdürdüğü mücadelesinde çok haklı takdirlere şayan oldu. Ama ne zaman ki, işin öncülüğünü yürüten bazı kişiler siyasi kimlikleriyle hareket etmeye başladılar, takdir birden ötekileşmeye dönüşüverdi.
Aynı tespiti kent konseyleri için de söylemek mümkün. Ulusal ve yerel örnekler kent konseylerini belediye iktidarının icazetiyle hareket ettiği sonucunu gösteriyor. Dolayısıyla bu algı ve sonuçlar, işin yöntem ve içeriğini yok ediyor ve siyasete yamanan bir sivil alan haline getiriliyor.
Balıkesir mimarlar odası başkanı, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanına karşı müthiş bir karşı çıkış yaptı. Takdir ettim, taşradaki sistemle entegrasyon ilişkileri içindeki bu meslek grubunun temsilcileri iktidarı karşılarına lamaya pek yeltenmezler. Kendisini gördüğümde ifade ettim takdirlerimi sundum, etkisini sordum; pek etkili olmamış, keza kendisi yerel muhalefetin temsilcisi gibi hareket ediyormuş.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz, ama çıkan sonuç bellidir; Sivil toplum ve örgütleri bağımsız, özerk ve özgürlükçü tutumlarında gittikçe uzaklaşmıştır. İktidarla dans eden, iktidar alanını göze kestirip siyasi örgüt ve partilerle iç içe geçen tercihleri dolayısıyla, "marjinalleştirilmiştir".
Aslı varken taklidini niye sevilsin ki, yani aynı amacı güden siyesi partiler varken, neden siyasete bulaşan ve iktidar talep eden Sivil toplum örgütleri öne çıksın ki?
Siyasi alanın kendisi dışındakine bakışı son derece nettir; dışındakiler ya kendisi gibi olacaktır, yada diğer siyasi parti gibi olacaktır. Yani, kendisi ve diğeri gibi olmayanları tanımlayamayıp, kategori içine almadığında şaşkına döner. Sivil toplum hareketinin ilk ilkesi iktidar dışı olmaktır, yani iktidar talep etmemektir, bir başka deyişle iktidar talebi olan siyasi partilere yamanmamak, eşit uzaklık ve yakınlıkta olabilmektir. Bu ilkesini kaybeden sivil toplum ve örgütleri "marjinalleşmeye" mahkumdur.
Ben bu seçim sürecinin, bu etkiyi oldukça fazla gördüm. Her şey siyasi argüman ve alana hapsedilmiştir. Sivil toplum ve örgütleri siyasi alanın içine dahil olmuş ve marjinalleşmiştir. Görülmektedir ki, siyasi alanın aktörleri bu durumdan çok memnundur. Klasik demokrasiyi işletmenin verdiği mutluluk bu olsa gerek. Ama dünya son 20 yılda katılımcı demokrasi zenginliğini talep etmektedir. Biz demokrasinin yavan halini çok seviyoruz zaten. Sivil toplum ve örgütleri çok gerilediğini görmelidir artık...
Mimar İsmail ERTEN 15.06.2015