Dünya'da bağımsız bir kuruluş tarafından yayınlanan rapor (1), enerji üretiminin nükleerden vazgeçip, rüzgar ve güneşe doğru döndüğünü gösteriyor. Peki Türkiye neden tersini yapıyor. Her tarafı fosil yakıtlardan olan kömür ve doğal gaz termik santralleriyle donatıyor, en güzel yerlerimize nükleer santral dikmeye çalışıyorlar...
Çünkü buna "kalkınma", "gelişme" deyip, toplumu kandırmak çok kolay olduğu için. Başka gerekçeler de var tabii ki...
20 - 30 yıl kadar önce Avrupa ülkeleri bütün çimento fabrikalarını kapatıp, geri kalmış ülkelerde fabrika kurarak veya satın alarak çimento ihtiyacını karşılamayı planladı. Türkiye'deki çimento fabrikaları hem kapasite yükseltti, hem de bir ara 17 adet'e yükseliverdi. O dönem Çanakkale/mahmudiyedeki çimento fabrikası da üretim kapasitesini yükseltmekle kalmadı, hızla el değiştirdi. Bir ara yabancı ortaklar büyük çoğunluğunu ele geçirmişti fabrikanın. Bir rakam verilmişti, üretilen çimentonun %90'u yurtdışına ihraç edilmekteydi.
Mitolojide bile yer lan Araplar boğazı ile fığlı dağları civarındaki bedava sayılır hammadde küçük masraflarla, büyük paralar kazandırmaktadır. Geriye, toz duman, tarım verimi düşük bir coğrafya ile dağları vadileri yok edilmiş bir Troas bölgesi kaldı/kalıyor.
Ama bizim yöneticilerimiz yanına birkaç icazetçiyi de alarak çevre ödülleri, vergi ödülleri dağıtmaktan plaketçileri zengin ettiler.
30-40 yıllık bu çimento teranesi, şimdi enerji alanında yaşanıyor. Emperyalizmin gelişmiş batı ülkeleri, termik ve nükleer santralleri yok edip rüzgar ve güneş enerjisine dönünce, elde kalmış geri teknolojik bir kaç malı da Türkiye'ye pazarlamaya kalkıyorlar. Çağdaş Türkiye'nin, ileri yöneticileri de bunu "kalkınma ve gelişme" diye topluma yutturuyor. Zavallı insanlarımız da yaratılan bu sahte algı operasyonuna kanıyor, inanıyor.
Son yıllarda Çanakkale gündeminde yer alan termik santraller konusu da, tam bu meselenin göbeğinde yer almaktadır. Çanakkale kirli, geri, ilkel termik santrallerin merkezi haline getirilmek istenmektedir. Pislikleri Çanakkale'de kalacak, geliri ve kullanımı küresel emperyalizmin dümen suyuna akacak bir furya yaşanıyor.
Bu duruma çözüm yine yereldedir. Öncelikle yönetici ve iktidarların, küresel işbirlikçileriyle birlikte yarattıkları, gerçek dışılık üzerine kurulu algı operasyonu ile donatılmış, "kalkınma ve gelişme" adlı yalanlarına inanmamak gerekiyor. Doğru olanı, yanlışı göstererek yaygınlaştırmak, küresel dolandırıcıların ve bunu savunan iktidarların karşısına çıkmak gerekiyor. Örgütlenmek, dayanışma içinde olmak en önemli eylemlilik halidir. Yerelin evrensel ilkeleri savunarak tüm insanlarla elele vermesi, tüm ülke ve dünya insanlarıyla birlikteliği, ortak dayanışmayı, aktif iletişimi öne çıkartması kaçınılmaz bir yükümlülük ve sorumluluktur.
Elimizde olan; bizim olanı korumak, saldırılara karşı savunmaktır.
Biliyoruz ki, 300 yıllık modernizmin bütün değerleri, kurumları, olguları ve sonuçları irdelenmektedir. Genelde modernizmin ve sonuçlarının; dünyayı daha mutlu kıldığı, ileri götürdüğü, geleceğini aydınlattığı söylenemez. En azından şunu biliyoruz ki; her kalkınma, gelişme değildir.
Kafanın yarısı bilim, teknik ve teknolojide, diğer yarısı sosyal, kültürel, ekonomik değerlerde olan bir mimar olarak artık bunu daha fazla görüyorum. Kendini tüketmiş olan batının, diğer dünyayı kendine benzetme gayretleri hiç de iyi niyet ve güzellikler içermiyor. Yapabildiklerim bildiğimi söylemek, bir de sivil itaatsizliği geliştirmek...
Mimar İsmail Erten ... 16.07.2015
(1)(http://yesilgazete.org/blog/2015/07/16/2015-dunya-nukleer-endustrisi-durum-raporu-aciklandi-analizler-gunes-ve-ruzgar-diyor/), (http://www.worldnuclearreport.org/)