thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Dr. Mithat Atabay


Facebookta Paylaş









Kemal Pilavoğlu.. Ticanilik ve Bozcaada Olayı..
Tarih: 07-07-2019 09:27:00 Güncelleme: 07-07-2019 09:27:00


Ticanilik, Türkiye’de 1949 yılından itibaren en yaygın aşırı dinci faaliyet olarak görülmeye başlanmıştı. Ticaniler, özellikle Atatürk’ün büstlerine karşı saldırılar düzenliyorlardı. İçişleri Bakanı Halil Özyörük, 1951 yılı Temmuz ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada “kısa zamanda dal budak salan Ticaniliğin artık kökünü kazımak sırası geldi” diyerek bu konuda alınacak tedbirlerin ipucunu veriyordu. 

 

İçişleri Bakanı’nın böyle bir açıklama yapmasına sebep olan olay Rize milletvekili Osman Kavrakoğlu’nun verdiği bir önergeydi. İçişleri Bakanı Halil Özyörük, Ticanilerin Atatürk’ün heykellerine yaptıkları saldırıları şöyle değerlendirmekteydi:

1.Tecavüzlerin hedefi alelıtlak heykel ve büstler değildir. Tecavüzler, bir şahıs olmaktan çıkıp Türk inkılâbının ve Cumhuriyetin sembolü haline gelmiş Atatürk’ü temessül edenlere karşıdır.

2.Dağıtılan beyannameler açıkça Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejimi aleyhine müteveccihtir.

3.Gerek beyanname dağıtma işleri, gerek heykellere tecavüz hadiseleri bir merkezden planlı idare edildiği intibaını uyandıracak şekilde yurdun birbirlerinden oldukça uzak bölgelerinde birbirlerine yakın zamanlarda vukua gelmiştir.

4.Önceleri gizli olarak tecavüz hareketleri sonraları fedailik ve kahramanlık tezahüratı haline getirilmiştir.

5.Bu delillere rağmen yakalanan şahıslar Ticaniler denilen topluluğa mensuptur.”

 

Ahmet Ticani tarafından iki yüzyıl önce Fas’ta kurulan bu tarikat, eskiden beri bilinen tarikatlardan farklıydı. Ticanilik, Türkiye’ye tarikatlar ve tekkeler kapatıldıktan sonra Abdülkadir Medeni adında bir Mısırlı tarafından getirilmişti. Kemal Pilavoğlu İstanbul’da bir otelde görüştüğü bu adamdan aldığı ilhamla 1936 yılında Ankara’da bu tarikatı kurmuştu.  Tarikatın bir şeyhi ve çeşitli halifeleri vardı. Tarikata yeni girenler “Muhib” adı ile tecrübe devresinden geçerler ve şeyhin teveccühünü kazanırlar ve mürit olurlardı. Müritller “fedai”  ve “kahraman” diye rütbelere ayrılırlardı. Ticanilerin Yeyhi Kemal Pilavoğlu’nun izni olmadan tarikata ait herhangi bir bilgi yabancılara verilemezdi.

 

İçişleri Bakanı Halil Özyörük, Meclis’te Ticaniler için; “Ticaniliğin hakiki mahiyeti memleketin büyük ekseriyetini teşkil eden Müslüman vatandaşlara anlatılmalıdır. Onlara izah edilmelidir ki, Ticaniliğin Müslümanlıkla hiçbir alakası yoktur. Ticaniler devletin olduğu gibi Müslüman Türklerin de baş düşmanlarıdır. Bu kisve altında yürütülmek istenen tecavüzkâr hadiselerin tek gayesi memleketi anarşiye sürüklemek ve düşmanlara peşkeş çekmektir. Bunlar yarın mahud Fedaiyan-ı İslam Cemiyeti’ni taklide yeltenecek tıynettedirler.”

 

Hükümet daha sonra Ticaniler hakkında dava açmış ve 11 Kasım 1954 tarihinde yapılan muhakeme sonucunda Ticani Şeyhi Kemal Pilavoğlu, Halifesi Abdurrahman Balcı, Kamil Tınalp ve arkadaşları Ankara 1.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından çeşitli ağır cezalara çarptırılmışlardı. Pilavoğlu 10 yıl hapis, 5 yıl sürgün ve 5 yıl da polis gözetimi cezasına çarptırılmış ve hapis cezasını tamamladıktan sonra Bozcaada’ya sürgün cezasını geçmek üzere gelmişti. Pilavoğlu, “laikliğe aykırı hareket etmek, beyanname dağıtmak, tarikatçılık yapmak” nedeniyle Bozcaada’ya sürgün edilmişti. Hapis cezasından sonra 5 yıllık sürgün cezasını çekmek üzere 24 Aralık 1958 tarihinde Bozcaada’ya getirilmiş, sürgün cezasını izleyen beş yıllık emniyet gözetimi cezasına Gökçeada’da başlamış ama Bozcaada’da devam etmişti. Kemal Pilavoğlu, 1963 yılı Nisan ayında Anayasa Mahkemesine başvurarak Ankara ağır Ceza Mahkemesi’nin hapis, sürgün ve genel güvenlik nezareti altında bulunma cezasının 218 Sayılı Af Kanunu ile ortadan kalktığını ileri sürerek kendisiyle ilgili kararın iptalini istemişti. 218 sayılı af kanunundan yararlanması sonucu 1965 yılı sonunda cezasının bitmesi, kendilerini “Ankaralı” olarak tanıtan taraftarlarının gösteri yürüyüşüyle “deve” kurban etmesi sebebiyle yeni bir davanın konusu olunca gözlerin tekrar Bozcaada’ya çevrilmesine sebep olmuştu.

Pilavoğlunun Bağları 1968 - Kemal Pilavoğlu

1968 yılında Pilavoğlu’nun Bozcaada günlerini konu alan bir inceleme yazan Hikmet Çetinkaya, Pilavoğlu’nun Bozcaada’ya gelişi ile ilgili olarak Bozcaadalı biriyle konuşmasında “Pilavoğlu, cezasını tamamlamış, 10 yıl burada sürgün kalacak. Çok kurnaz adamdır, iyi iş tutar burada göreceksiniz” dediğini anlatmaktadır.  Pilavoğlu, Bozcaada’da dükkânlar satın alarak sigara satılmasını yasaklamıştı. Daha sonra fırınları satın alarak ekmeği de kendi tekeline almıştı.  Satın aldığı bağ, tarla, dükkân ve fırınlarda Pilavoğlu’nun müritleri ücretsiz çalışıyorlardı. O nedenle ada halkı onlarla rekabet edebilecek durumda değildi. Pilavoğlu, müritlerine her gün patates çorbası, bulgur pilavı yediriyor ve üç gün de oruç tutturuyordu.

 

Kemal Pilavoğlu Bozcaada’da bir yıl Rum asıllı bir bağcının evinde kirada kaldıktan sonra on yıllık sürgün cezasını değerlendirmek üzere bir ev satın alarak planlarını yürürlüğe koymuştu. Birkaç ay içinde 300 dönüm üzüm bağı, iki arsa satın almış, 27 Mayıs’tan sonra bir çeşme yaptırarak ismini “Gürsel Çeşmesi” koymuştu. İki ay sonra “Keklik” ve “Erenler” adlı iki çeşme daha yaptırmıştı. Bu sırada müritleri de Ankara’dan Bozcaada’ya şeyhlerinin yanında olmak üzere akın etmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Kemal Pilavoğlu 1960 sonlarında Gökçeada’ya nakledilmişti. Burada iki ay kalan Pilavoğlu, “Efendi hazretleri bazı adalıların isteği” ve “Bozcaada’da arazileri vardır” gerekçesiyle geriye dönmüştü. Pilavoğlu akşam üzerler polis karakoluna giderek imza atmaya başlamış ve diğer vakitlerini adayı ele geçirmeye ayırmıştı.

 

Kemal Pilavoğlu 1963 yılı sonlarında karısı, iki kızı ve oğlu ile yirmi kadar müridini adaya getirmiş ve birkaç ay içerisinde mürit sayısı 50’ye ulaşmıştı. Bozcaada’da sempatik görünmek için öğrencilere kitap, kalem, defter gibi hediyeler alarak dağıtmıştı. Bozcaada’da yeterli doğru dürüst dükkân, fırın ve manav olmadığını gören Pilavoğlu, bu konuya el atmıştı. Adalılar da ihtiyaçlarını ancak Çanakkale’ye gittiklerinde karşılayabiliyorlardı. Pilavoğlu, Bozcaada’daki bu mahrumiyeti dikkate alarak koyun almış, süt ve yoğurt satmaya başlamıştı. Manav ve bakkal dükkânları açarak şarap ve sigaranın günah olduğunu söyleyerek bunlar hariç her şeyi satmaya başlamıştı ve Bozcaada’da “Pilavoğlu çarkı” denen çark dönmeye başlamıştı.

 

Pilavoğlu’nun sürgün cezası 1963 yılında sona erdikten sonra adada ticari faaliyetlerini tamamen arttırarak ve karın tokluğuna çalıştırdığı müritlerinin sayılarını da her geçen gün çoğaltarak Bozcaada’ya tamamen egemen olmaya başlamıştı. Müritlerinin yaşları önceleri ellinin üzerindeyken daha sonra aralarında 7-15 yaşlarında olan çocuklar da katılmaya başlamıştı. Bunlar hiç kimse ile görüşmez ve sadece Pilavoğlu’nun üzüm bağlarında, inşaatlarında ve bahçelerinde çalışırlardı. Bu çocukların tek amacı vardı “Hazret” dedikleri Pilavoğlu’nun duasını almaktı. Pilavoğlu’nun yanındaki müritler memleketlerindeki anneleri, babaları, eşleri ve çocuklarını hiç düşünmeden şeyhlerinin yanında çalışıyorlardı. Kemal Pilavoğlu, Türkiye’nin en iyi şaraplarının yapıldığı Bozcaada’da şarap firmalarına üzüm vermiyordu ve “günah” diyordu ama Tekel Şarap Fabrikası’ndan şırası alınmış üzüm posalarını alıp ineklerine yediriyordu. Hâlbuki bu sırada 4 milyon kilo “karasakız” adı verilen şaraplık üzüm ve 3 milyon kilo da sofralık “çavuş üzümü” üretiliyordu. Pilavoğlu pekmezciliği ön plana çıkarmıştı ve kazancı her geçen gün artarak o yıllara göre çok büyük bir para olan 500 bin liraya ulaşmıştı. Pilavoğlu bütün Ticanileri Bozcaada’ya getirerek oraya tamamen egemen olmak niyetindeydi.

 

Yapılan araştırmalarda Pilavoğlu’nun müritlerine kendi soyadları dışında soyadı bile verdiği anlaşılmaktadır.  Mesela; pekmez kazanını kaldırana “Yorulmaz”, güçlü kuvvetli birine “Vicdani” ve kendisine en iyi hizmet eden birine “Hakkadöndük” soyadını vermişti. Pilavoğlu, Ticaniler hakkında haber yapmak isteyen birini görürlerse müritlerinin hemen oradan kaçmaları talimatını vermişti. Müritleri Pilavoğlu’nu ziyarete gelenlere “Efendi hazretleri Kâbe’de, Cuma namazı kılıyor, az sonra gelirler” diyerek bekletip isim ve nereden geldiklerini öğrenip isteklerini sorarlardı ve Pilavoğlu bir süre sonra onları isimleri, memleketleri ve şikâyet konuları ile hitap edince gelenler de Pilavoğlu’nun erdiğine kanaat getirirlerdi.

 

Kemal Pilavoğlu, Bozcaada’daki evine “Sefa Evi”  ismini vermişti. Evde kanaryadan, bülbüle her türlü hayvan vardı. Evinin kapısına da “Önce düşün, sonra çalış, / Laf adamı değil, iş adamı ol” yazılıydı. “Pilavoğlu çarkı” diye isimlendirilen Bozcaada’daki tezgâhta örneğin patlıcan diğer manavlarda 70 kuruşsa Pilavoğlu’nun manavında 50 kuruştu. Patlıcan diğer iki manavda yoksa genellikle de yoktu o zaman patlıcan 100 kuruştu. Aynı durum tüm mallar ve ürünler için de geçerliydi. Kemal Pilavoğlu, Bozcaada’yı turistik bir ada haline getirmek istiyordu. Ama tek şartı vardı; “Gavurlar gelmesin!” Bu amaçla lokanta ve motel işletmek için kaymakamlığa müracaat etmişti.  

 

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil’in kaleme aldığı “Bozcaada Mektubu” adlı makalede Bozcaada’nın tarih boyunca bir sürgün yeri olduğu belirtildikten sonra Kemal Pilavoğlu’nun Bozcaada’ya sürgünün özel bir durumu olduğu vurgulanmaktadır.

 

Kemal Pilavoğlu, Bozcaada’daki Rumların göç etme eğilimi sonrasında bağ, tarla, ev ve iş yerlerini satın alarak “aile birimlerine dayanmayan cemaati” ile tarıma dayalı bir yapı oluşturarak adayı adeta kolonize etmek istemişti. “Dini” kullanarak ekonomik bir işletme oluşturmuş ve “müteşebbis” kimliği kazanmıştı. Yeni iş alanlarında çalıştırmak üzere Ankara ve Çankırı çevresinden göçler yapılmış, et, süt, sebze ve meyve üretimi yaparak Bozcaada’da hissedilir bir ferahlık yaratmıştı. Fırın, kasap, bakkal, manav, pastahane gibi işyerleri, inekçilik ve koyunculuk ile mandıracılık yapmaya başlamıştı.

 

Geçimini büyük ölçüde şarap üretimine bağlayan, yaşantısı dünyevi ve Hıristiyanlığın sembolleriyle de belirlenen bir ortamda Müslümanlığın tutucu bir yorumu, beraberinde tedirginlik ve gerginlik unsurlarını da ortaya çıkarmıştı. Bu unsurlar sadece Rumları değil, aynı zamanda laik düşünceyi benimseyen Müslüman aydınları da karşısına almıştı.

 

Bozcaada, hava koşullarına bağlı olarak cazip koyları, deniz ürünleri,  insana huzur veren sessizliği, sofralık üzümleri ve kaliteli şarapları, uygar davranışlı ve cana yakın halkı ile turizm için elverişli bir ortam sağlamaktadır. Ulaştırma olanakları ve haftada iki gün adaya uğrayan şehirlerarası vapurları ile yakın gelecekte doğaseverlerin dinlenme yeri haline gelecekti.

 

Peki, Kemal Pilavoğlu’na ne oldu? Kemal Pilavoğlu Bozcaada’da kurduğu çarkı devam ettirirken karısının ihbarı ile üç erkek çocukla basılmış ve “elle fiili livata” suçundan yakalama kararı çıkarılmıştı. Ankara’ya kaçan Pilavoğlu yakalanarak Bozcaada’ya gönderilmişti. Bursa cezaevine konulmuş ve altı ay hapis yatmıştı. 2 Ocak 1977 tarihinde de Ankara Hamamönü’nde ölmüştür.



Bu yazı 88380 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI