Ali Taran ünlü bir reklamcıdır. Pek çok markaya da katkısı olmuştur.
Aynı zamanda enteresan bir adamdır. Tabii bu enteresan adamın enteresan reklam çalışmaları vardır…
Genç Parti’yi marka yaptı. Cem Uzan’ın giyiminden, davranışlarından, herkese dokunuşundan, mitinglerdeki pilav ikramına, sanatçılarla verilen konserlere kadar hepsini planladı…
Daha önce ortada hiç olmayan parti yüzde 7 oy almıştı. Aynı seçimde MHP, DYP, ANAP gibi partiler baraj altında kaldı. Pek çoğu da, Genç Parti’nin altında oy aldı.
İşte markalaşmak, işte marka gücü… Çünkü Ali Taran, Cem Uzan’ı marka yapmıştı.
***
Ali Taran, son seçimlerde CHP’nin de tanıtımını üstlendi ama bu sefer başarılı olamadı.
Bunun nedenleri bilmeden, ahkâm kesmek istemem. Ama hatırladığım kadarıyla Cem Uzan kampanyası boyunca hiçbir gazeteci ile görüşmemiş, hiçbir liderle televizyon programına çıkmamıştı. Kısaca hiçbir diyaloga girmedi. Tüm kampanyasını monolog ile sadece kendisi konuşarak yürüttü. Yani ne vaatlerinin kaynağı ile ilgili bir soruya muhatap oldu, ne de bunu cevaplamak zorunda kaldı.
***
Konumuz “Markalaşmak” olduğuna göre devam edelim.
Ali Taran’ın efsane kampanyalarından biri de bir tıraş bıçağı markası için yaptığı çalışmadır. “Gittim gördüm, hepsi okumuş çocuklar...” Ali Desidero diye bir kahraman yarattı ve müşterisi satış rekorları kırdı.
***
Marka belirlerken, genelde soyadları kullanılır. Avrupa’da da böyledir…
Örneğin Pirelli ailesi markasını soyadından alıyor.
Örneğin Doğtaş’ın açılımı da, Doğan soyadının ilk hecesine eklenen “Ticaret Anonim Şirketi”nin kısaltmasıdır.
Boyner, Boyner ailesinindir, Koçtaş Koç ailesinin…
Sabancı ailesi en güçlü zamanlarında, tüm markalarına soyadlarının “SA”sını ekleyerek, birçok marka oluşturdular: MarSA, TeknoSA, AkSA, LasSA gibi...
Bazen de soyadınız ürünün adı haline gelir.
Kot pantolonun ismini “Kot” yapan adam Muhteşem Kot adlı girişimcidir. 1960’lı yıllarda mütevazı atölyesinde günde 200 adet Bluejean üreterek sektöre giren Muhteşem Kot, soyadını marka yapınca Türkiye’de Bluejean “Kot” oluverir…
Tıpkı, Sana gibi… Markete gideriz “Sana yağ var mı” deriz. Oysa istediğimiz margarindir. Ancak ilk margarin markası ürüne ismini vermiştir.
Kalebodur da öyle… Kardeşim, yer karoları üreten ünlü bir markanın fabrikasını gezer, çok beğenir ve firma sahibine; “Sizin Kalebodurlar da çok güzelmiş” der..
Yer karosu oldu, Kalebodur…
***
Bazen de sektöre göre marka seçimi yaparsınız.
Süt işinde, Sütaş, Teksüt gibi... Nusret ile eti birleştirir, Nusr'Et yaparsınız.
Biz de, yıllar önce yeni bir marka kuralım dedik. İkinci bir mobilya markası... Pazarlamadaki arkadaşlara talimat verdim İtalyanca olsun diye…
Arkadaşlar çalıştılar ve “Benito” diye bir marka sundular. Evet, çok güzel, kulağa da hoş geliyor… “Tamam” dedim. Amblem ve logo çalışması tamamlandı. Ürünler hazırlanıyor, bir yandan da marka için neler yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Tam o günlerde, bir akşam televizyonda Kim 500 Milyar İster adlı yarışma programını izliyorum. Soru aynen şöyle; “Mussolini'nin diğer adı nedir?” Seçeneklerden birisinde “Benito” yazıyor...
Beni bir telaş aldı. İnşallah, cevap olarak Benito çıkmaz diye düşünürken, şak diye “Benito” isminin ışığı yanmaz mı?
Düşünün, bir marka yaratmaya çalışıyorsunuz ama markanız dünyanın en meşhur diktatörlerinden birinin ismini taşıyor... Tabii sonra bu markayı iptal edip, “Benino” olarak belirledik. İtalyanca “mükemmele yakın” demek...
Yani, markanızın bir anlamı olmalı. Ama soyadınızı taşımalı, ama sektörü çağrıştırmalı… Tüketici gözünde pozitif algısı oluşturması da önemli...
***
Marka olmak için illa ki, firmanız, ürününüz olmanız gerekmez. Kişisel markanızı da yaratabilirsiniz.
Cem Yılmaz, Mehmet Ali, Tarkan, Ajda, Kubat, Kıraç birer markadır. Sanatçılar kendi markalarını yaratmak zorundadır.
Beyaz kimdir? derseniz, toplumun geneli bilir. İşte marka olmak böyle bir şeydir.
Bazen de adın, soyadın marka olmakla uyumsuzdur. Onun da kolayı var; ismini ve soyadını değiştiriverirsin.
Nuri Sesigüzel… Gerçek soyadı; Kaçtaş...
Cüneyt Arkın’ın gerçek adı neydi? Fahrettin Cüreklibatur... Böyle kalsaydı marka olur muydu? Zor…
İbrahim Tatlı… Tatlı’nın yanına ses gerekiyordu. Tatlıses oldu. Yaptığı işe uygun, marka olarak iyi…
***
Markayı doğru kullanmak da önemli tabii...
Marka algınız nedir?
Chevrolet’in Nova modeliyle ilgili de bir hikâye vardır. İspanyolcada “Yürümez” anlamına geldiği için satışı istenen adetlere ulaşmamış. Bazı kaynaklara göre bu bir şehir efsanesi de olsa her pazarlama kitabında verilen örneklerdendir.
İşte böyle, markalaşmak, düşünüldüğünden zor ve karmaşık bir süreçtir.
Ali Taran’ın bir başka başarılı reklam çalışması ile bitirelim.
Uzmanlık isteyen konularda fikir sahibi olarak konuşanlara da bir gönderme olsun:
“Ağzı olan konuşuyooooo!”