İşim gereği birçok ülke ve şehir gezdim.
Çocukluğum Çanakkale Biga’da geçti.
Lise öğrenimi ile beraber Biga’dan çıktım. Eskişehir’de Demiryolları Meslek Lisesi’nde okurken Eskişehir’i tanıdım.
Demiryolu olmayan bir Çanakkaleli olarak, tesadüfen demiryolcu olmuştum. Umarım, Çanakkale de demiryollarına kavuşur da, iyi kötü demiryolu deyimlerini kullanıp, havamı atarım.
Örneğin; traversler sağlam olmalı. İhtiyaç halinde makinistlikte yaparım hani...
Eskişehir’de okul dışında zamanları tavla oynayarak, Kılıçoğlu sinemasına giderek geçirirdim. Eskişehir’de Tatar çoktur ve birçok Tatar dostum olmuştur.
17,5 yaşında torbadan çektiğim kura sonucu Bandırma’da memurluğa başladım. İlk görevim liman memurluğuydu. Türkiye’deki büyük limanlar, her ne hikmetse, Devlet Demiryollarına aitti. Benim de Bandırma’daki görevim limandaydı.
Bandırma’daki dört yıllık görevim boyunca birçok dostluklar kurdum. Bu arada limancılığı ve gemiciliği de öğrendim tabii. Yükleme, boşaltma, puantörlük zaman zaman üstlendiğimiz işlerdi.
Sonra askerlik günleri başladı. İzmir Gaziemir’de ulaştırma sınıfında askerliğe başladım... İzmir’e o zamandan beri bayılırım. Deniz, güneş, mutlu ve motivasyonu yüksek insanlar…
Askerliğimin güzel İzmir’deki günleri kısa sürdü. Usta birliği için Kıbrıs çıktı ama “Sakıncalı Piyade” olunca, Sarıkamış’a yol göründü. Bu sayede doğuyu tanıma fırsatı buldum. Alay çöplüğünden yemek toplayan, bunlarla beslenen insanları görmek çok acıydı.
Askerlik sonrası, bir aylık Ankara maceram başlar... Kocaman binalar, bakanlıklar, genel müdürlükler, genel merkezler… Ankara’da yaşayanların çoğu memur, memur olmayanları da memur ruhluydu…
Kültürlü bir şehir Ankara… İzmir’le kıyaslandığında daha sakin, daha yaşanabilir. Ancak beni bir aydan fazla tutmadılar. Çankırı’ya atandım. Demiryolu fabrikasında 2,5 yıl çalıştım.
Çankırı’da, işyerinin camisinde cuma namazlarına başladım.
Müdürle takıştık, “Tayinini iste, git” dedi.
- Bandırma’ya gönder, gideyim.
- Bandırma’ya vermiyorlar seni, Karabük’e git.
- Hava kirliliği var.
- Ankara’ya git.
- Ankara’da hayat pahalı…
Bu diyaloglar yorucu olmaya başlayınca bastım istifayı… 6 yıllık mecburi hizmetim de bitmişti. Geldim Biga’ya… Doğduğum yere, hayata başladığım noktaya...
Kardeşlerle işlerimizi kurduk, geliştirdik, büyüttük.
Sonra tekrar Biga dışına çıkmaya başladım.
Bayilikler kurmak için Türkiye’nin hemen her şehrine gittim, dostluklar kurdum.
Diyarbakır, Muş, Gaziantep, Denizli, Trabzon, Rize, Samsun, Adana, Konya, Kırıkkale, Kırklareli (bu ikisini hep karıştırmışımdır), Türkiye kazan ben kepçe tüm şehirleri gezdim.
Hızımı alamadım, ihracat yapmaya başlayınca ülke ülke gezmeye başladım...
Bazen iş için, bazen Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın yurt dışı gezilerine katılarak yurtdışına çıktım.
50’ye yakın ülke gezdim. Geçenlerde kabaca hesapladım, sadece karayoluyla dünya etrafında 40 kez dolaşmaya bedel yolculuk yapmışım. Uçak yolculuklarını da sayarsak, dünya etrafında 100 turu tamamlamışımdır.
Zamanla işler daha da büyüdü, farklı sektörlere girdik, şirketler çoğaldı. Biga’dan seyahatlere çıkmak zor gelmeye başladı. Türkiye’nin iş başkenti İstanbul’a taşındık.
Sakin ve büyük bir şehir istiyorsan, Ankara…
Deniz görmek ve şortunla dolaşmak istiyorsan İzmir…
Hem işini hem kendini geliştirmek istiyorsan İstanbul…
Evet, bu durumda; İstanbul yolcusu kalmasın…