Günler ne çabuk geçiyor, öyle değil mi?
Bana öyle geliyor sanıyordum. Anama sordum, o da aynı şeyi söylüyor.
Sanki üç günde bir hafta geliyor gibi.
Gazeteye haftalık yazı yazınca, bazen gecikmeler oluyor, hatırlatma yapıyorlar. Ben de, yazıyı göndereli daha üç gün olmadı mı, diye soruyorum.
Bak, yine hafta sonu gelmiş bile…
İshak Alaton da 80’li yaşlarda olmasına rağmen, zamanın çok çabuk geçtiğinden şikâyet ediyor. Zaman yetmiyormuş. ''Eğer zamanın yetmiyorsa, gününü 25 saate çıkaracak çalışmalar yap'' diyor.
Genelde zamanı yönetme becerilerimiz zayıf olduğundan, plansız çalışan bir toplum yapısına sahip olduğumuzdan, zamanı bol bol harcarız.
“Bir ara görüşürüz” gibi zamanı yayarız da yayarız.
En kısaltılmış haliyle; “öğleden sonra görüşürüz” gibi bir ifadeyle belirsizliği yarıya indiririz.
Zamanı iyi yönetirseniz, her işe yetişirsiniz…
Türkiye de kaç kahvehane vardır, diye merak ettim. Tahminim 500 bin civarıydı. Baktım, 800 bin kahvehane varmış.
Yani zamanımızı en kötü tükettiğimiz yerler.
Bu sorun sosyal bir sorun, hiç şüphesiz oraya gidenlere sözüm yok. Ancak, iyileştirme yapılamaz mı? Kahvehanelerde boş boş oturmak yerine, her kahvehanede bir kitaplık olamaz mı?
Neden kahvehanelerde kitaplık bulunmaz?
Biga’da sadece Kavaklık Sokak’ta on tane kahvehane var. Evet, bir sokaktan söz ediyorum. Cadde değil, sokakta on tane kahvehane…
İnanmazsanız gidin bakın. Arkadaşlar sessiz sakin oturuyorlar. Hükümetler kuruluyor her masada…
***
Bir de zamanını kötü kullananlar var.
Kiminin işi gücü yok, sosyal medyada sahte isimle huzursuzluk yaratma peşinde.
Sahte isimlerle mesajlar yayınlıyor. Sahte web sitesi kuruyor. Ona buna saldırıyorlar.
Adam, aslında zeki birisi ki, bunları düşünebiliyor.
Ama akıl başka zekâ başka.
Zamanını kirli işlere harcıyor.
Böylece kendi zamanını boşa harcaması bir yana saldırdığı kişilerin de zamanını ve enerjisini boşa harcıyor.
Sadece zamanla ilgili sorunları yok, bedava yaşıyorlar bedava...
Kötü duygulu zamanlarını satıyorlar. Geçimlerini başkaları tarafından sağlıyorlar.
Onlar için başka iş yapmaya gerek yok… Kafaları basmıyor… En iyisi; vur gitsin, pislik at gitsin.
“Kelle fiyatına özgürlük, esirlik bedava.”
Çünkü bedavadan yaşıyorlar…
Orhan Veli’nin şiirinde dediği gibi;
“Bedava yaşıyoruz, bedava.
Hava bedava, bulut bedava.
Dere tepe bedava.
Yağmur çamur bedava.
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava...
Kelle fiyatına hürriyet!
Esirlik bedava.
Bedava yaşıyoruz, bedava…