Çanakkale Yahudi Cemaatinin seçkin ailelerinden Gormezano ailesinin temel taşlarından Klodet Gormezano ‘Bir zamanların Çanakkale’sini Yahudi cemaatine yönelik yayın yapan Şalom gazetesine anlattı.
1937 yılında Çanakkale’de dünyaya gelen Klodet Gormezano oğlu İzi ve kızı Nur’u da Çanakkale’de büyüttü. 1974 yılında İstanbul’a göç eden Gormezano eşini yıllar önce kaybetti.
Çanakkale Yahudi Cemaatinin seçkin ailelerinden biriydiniz. Klodet Gormezano deyince, Çanakkaleliler arasında sizi tanımayan yok. Eşiniz, Çanakkale’deki geniş toplumda da çok sevilen, sayılan bir kişi idi.
Eşim Moiz Gormezano çok sosyal bir kişi idi. Aydın zümre içinde her zaman sevilir, sayılır ve fikirlerine saygı duyulurdu. Hatta bu sebeple ona ‘Rektör’ lakabını takmışlardı. Milletvekilleri, vali ve belediye başkanı ile hep yakın ilişkiler içindeydi. Çocuk Esirgeme Kurumu ve Çanakkale Lisesini kalkındırmak amacı ile balolar düzenlerlerdi. Eşimle birlikte, Cumhuriyet Bayramı Balolarına, Yılbaşı Balolarına, ayrıca yardım amacı ile tertip edilen tüm etkinliklere iştirak ederdik.
Eşim, Cumartesi ve Pazar günleri, Şehir Kulübüne gider, seçkin kişilerle briç oynardı. Geceleri de, orada birlikte yemek yerdik. Ayrıca, eski bir yedek subay olduğu için, Orduevine de gider, orada yemek yer ve müzikli gecelere de katılırdık.
Geniş toplumda düğün ve sünnet olduğu zaman, Yahudi cemaati davet edilirdi. Tabii biz de onları davet ederdik. O zamanlar, şehrimizde sadece bir pastanemiz vardı. Bu sebeple, akrabalar, komşular, yemekleri, tatlıları, imece usulü hep birlikte evlerde hazırlardık.
Biraz da Çanakkale’deki günlük hayatınızdan bahseder misiniz?
O zamanlar, Çanakkale’deki hayatımız renksiz ve monotondu. Erkeklerin her günü, evden işe, işten eve giderek geçerdi. Hanımlar ise, ev işlerinin dışında, komşu ve akrabalarla bir araya gelir, örgü örer veya kızlarına çeyiz hazırlarlardı. Haftada bir kez sinemaya gidilirdi. Genç erkekler kahvelerde toplanırlardı.
Yaz ayları da kış ayları gibi monoton mu geçerdi?
Yaz ayları daha canlı geçerdi. Deniz kıyısında (La Eskalika de Maydoz) adı ile andığımız çay bahçesinde toplanırdık. Akşam üstüleri Kordon’da gezerdik. Çocuklarımızı oynamaları için Halk Bahçesine ve Ziraat Bahçesine götürürdük. Belediye Plajından ve Askeri Plajdan denize girerdik. Her yere paytonlarla gidilirdi. Zaman zaman, birkaç aile bir araya gelir, Erenköy Çamlarına piknik yapmaya gider, orada yer içer, gramofon ve akordeon eşliğinde dans eder, eğlenirdik.
Geleneklere ve bayramlara çok bağlı bir cemaattiniz, değil mi?
Her zaman geleneklerimize bağlı bir cemaat olduk. Kaşer olmayan eti eve sokmazdık. Tavuklarımızı haham keser, sağlıklı olmayan hayvanlara bıçak atmaz, onları geri yollardı. Pesah’ta matsa, kaşer fırında pişer, cemaatin gabayı tarafından kontrol edilir ve evlere dağıtılırdı.
Bayramları büyük bir coşku ile kutlardık. Küçükken, Purim bayramını biz çocuklar dört gözle beklerdik, zira büyüklerimiz bize Purimlik Folar (bayrama özgü yumurtalı çörek) ve çikolata dağıtırlardı. Ayrıca, çeşit çeşit hediyeler de verirlerdi.
Pesah bayramı hazırlıkları bir ay önceden başlardı. Sobalar sökülür, duvarlar badana yapılır, ev temizliği yapılır, yeni elbiseler satın alınırdı. Bayram geceleri, şehrimizde askerlik yapan gençleri babalarımız alır sinagoga götürür akşam da Seder masamıza davet ederlerdi.
Kipur geceleri, sinagogumuz dolup taşardı. İskemle sayısı yetmez, evlerden iskemle taşırdık. Küçükler büyüklerin elini öpmeden sinagoga gitmezlerdi.
Şavuot bayramında, annelerimiz bize güzel yemekler yapmak için, günlerini mutfakta geçirirlerdi.
Cumartesi sabahı, sinagog çıkışı kahvaltıları çok güzel olurdu. Babalarımız, yanında bir arkadaşını veya bir akrabamızı eve getirir hep birlikte kahvaltı edilirdi.
Her zaman kahvaltı masasında, borekitas, fırın yumurtası, ‘leçe koça’ dediğimiz bir nevi sütlaç, poğaça, kavun ve rakı bulunurdu. Çocukluğumdan hatırladığım kadarı ile eve gelen konuklarımıza tatlı kasesinin yanına rakı kadehleri de konurdu.
Çanakkale’de gençlerin toplanabileceği bir derneğiniz yok muydu?
Maalesef öyle bir dernek yoktu. Kızlarla erkekler pek bir arada olmazdı zaten. Ancak bayram, düğün gibi olaylar bir araya gelip eğlenmelerine vesile olurdu. Kızlar, genelde, aralarında toplanıp şarkı söyler, fıkra anlatır, dans ederlerdi. Erkekler de kendi aralarında görüşürlerdi.
Erkekler genelde hangi meslekleri yaparlardı?
Ticaretle uğraşan kişiler vardı. Bunların bir kısmı, dış ülkelere büyük gemilerle (American Export Line) hububat, badem ve ayrıca deri boyasına yarayacak palamut sevk ederlerdi. Bunun yanı sıra sarraf, manifatura, tuhafiye, hırdavat, toptan bakkaliye ile uğraşan tüccarlar da vardı. Gümrük komisyoncusu, terzi, ayakkabıcı, fırıncı, şarap imalatçısı, kasap, zahireci, şekerci, kahveci, tenekeci esnaflar da vardı. Ayrıca, cemaatimizde yetişen doktorlarımız da vardı.
Eskiden, cemaatlerimizde düğün öncesi hazırlıklarımız ve geleneklerimiz çok zengin olurdu. Biraz da bunlardan bahseder misiniz?
Düğün öncesi, salonun dört duvarına çeyizlikler asılırdı. Bütün hafta boyunca tüm akrabalar gelip çeyizlikleri görürdü. Hafta sonu erkekler gelir çeyiz için ne kadar masraf yapıldığını tespit eder, Ketuba’ya (evlilik sözleşmesi) yazılırdı.
Gelin hamamına (mikve) tüm akrabalar, dostlar davet edilirdi. Hamam o gün için kiralanırdı. Herkes ellerine tefleri alır, ladino lisanında düğün şarkıları söylerlerdi. ‘De oy mos se empeso la boda’ (düğünümüz bugünden başladı)sözleri ile şarkılar başlar ve devam ederdi. Tabii ki hamam sefasında tatlılar, şerbetler ve limonatalar da ikram edilirdi. Hamam çıkışında kız evine gidilir, kahve ve biskoços yenilirdi. Düğünlerimize roman çalgıcılar gelirdi. Bu çalgıcılar klarnet çalmada ustaydılar. ‘Çal bir tango, komparsita, veya vals’ dendiğinde alasını çalarlardı.
Eskiden, çeyiz, hamam, düğün hazırlıkları ve eğlenceleri çok tantanalı geçerdi. Kipur öncesi, erkek tarafı kapara için kız evine canlı beyaz bir tavuk yollardı. Tavuğun boynuna da, herkesin bütçesine göre bir altın bağlanırdı.
Purim bayramında ise, büyük bir sini büyüklüğünde, üstü çeşitli şekerlemelerle dolu susam helvası, yanında da damla sakızı, çiklet ve çeşitli hediyeler yollanırdı. Kız tarafı bunları, komşu, arkadaş ve akrabalarla paylaşır, bir kısmını da tadımlık olarak erkek evine yollarlardı. Ayrıca, kız tarafı damat evine bir tepsi içinde maronçino (Çanakkale Yahudilerine has bir çeşit tatlı) ve çeşitli hediyeler yollardı.
Sizin döneminizde Çanakkale Yahudi Cemaatinde karışık evlilikler oldu mu?
Hatırladığım kadarı ile o dönemde sadece üç tane karışık evlilik oldu.
Daha ileriki dönemlerde, Çanakkale’de ne gibi değişiklikler oldu?
Çocuklarımız büyümeye başlayınca, Çanakkale de diğer şehirler gibi gelişmeye başlamıştı. Restoranlar ve müzikli yerler açılmaya başladı. Ailece yemeğe gider, geceleri de eşler dans etmeye giderdi. Hatırlıyorum o dönemde Doğan Caz adında bir orkestra kurulmuştu. Çanakkale’de tek bir lisemiz vardı, üniversite yoktu. Aileler, çocuklarını okutmak veya evlendirmek için İstanbul’a göç etmeye başladılar. Böylece, cemaat de erimeye başladı. Bugün, orada sadece dört beş Yahudi yaşıyor.
Çanakkale Yahudileri, Çanakkale’yi boşlamadılar. Yılda bir kez, toplanıp hep beraber Çanakkale’ye gidiyorlar. Sinagog’u açıp, orada Şabat duasını yapıyorlar, değil mi?
Çanakkaleliler, yirmi yıldan beri her yıl Ekim ayı sonunda, Cumhuriyet bayramına denk gelen günlerde topluca Çanakkale’ye gidiyor, Mekor Hayim Sinagog’unu açtırıyorlar ve orada Şabat duasını yapıyorlar. Böylec, cemaatimizin sadık üyeleri, Çanakkale ile bağlarını koparmamış oluyorlar. Bunun bir örneği, dünyada çok az yerde var zannediyorum.