Jasmina Jutkovic, Karadağlı bir ailenin 3 çocuğundan biri ve 2 kızı olan bekar bir anne. 38 yaşına kadar büyük şehirlerde yaşayan Jasmina’nın asıl mesleği moda tasarım. Uzun yıllar çeşitli firmalarda bu pozisyonda çalıştı ve işinde de çok başarılıydı. 2016 yılında ani bir kararla Çanakkale Bayramiç'e taşındı. "Çok radikal bir karardı. Tüm hayatımı değiştirdim desem yeridir" diyen Jasmina, şimdilerde Yiğitler Köyü'nde bir çiftlikte yaşıyor ve çobanlık yapıyor. Jasmina aynı zamanda Bayramiç'te ziraat odasının her yıl düzenlediği hayvancılık panayırına da katılıyor ve koyunlarıyla bu etkinlikte podyumda boy gösteriyor.
“BAYRAMİÇ DİYE BİR İLÇE OLDUĞUNU BİLE BİLMİYORDUM”
Jasmina'nın Çanakkale sevdası çocuklarıyla yaptığı tatillerle başladı. Birkaç yazı Kilitbahir'de geçirdiler. Sonra genç kadın burada bir evleri olsun istedi. Araştırırken, internette şu an oturduğu evin ilanını gördü. "Çok eski, bakımsız ama bir o kadar da güzeldi. İlanda Bayramiç, Yiğitler Köyü yazıyordu. Açıkçası Çanakkale sınırlarında Bayramiç diye bir ilçe olduğunu bilmiyordum" diyen Jasmina, “Sonrasında araştırmaya başladım ve 'Benim cennet köşem burası olacak' dedim. Hiç düşünmeden evi satın aldım. İlk etapta köyde yaşam gibi bir fikrim yoktu. Yazın gelir, gideriz diye düşünmüştüm. Bayramiç’ i ilk defa tapu işlemleri için geldiğimde gördüm. Gerçekten de harikaydı. Bu arada iki kızımla İstanbul'da yaşamaya devam ettik. Çocuklarım ilköğrenimlerini İstanbul'da almaya devam ederken evi restore ettirdim. Bayramiç’ e taşınma kararını evi satın aldıktan 2 yıl sonra verdim. İstanbul'un trafiğinden, koşturmasından ve stresinden çok sıkılmıştım. Neden olmasın dedim. Çocuklarımın da fikrini aldıktan sonra köy, çiftlik hayatı maceram başladı" şeklinde konuştu.
“KÖY, GEZİ PROGRAMLARINDA GÖRDÜĞÜMDEN İBARETTİ”
Metropol hayatından köy hayatına hiç alıştırma yapmadan direkt geçiş yaptığına dikkat çeken Jasmina, “Benim için köy gezi programlarından gördüğümden ibaretti. Açıkçası köyde yaşamak gibi bir hayalim de yoktu. Kendimi metropol insanı olarak tanımlardım. Hayatımda piknik bile yapmamıştım” diyerek ekledi: "Bayramiç'e taşındık. Ertesi sabah uyandığımızda geçmişten tanıdığımız tek bir kişinin dahi olmadığı yeni bir hayata gözlerimizi açtık. Herkes, her şey çok yabancıydı. Hayata sıfırdan başlamak gibiydi. Başlarda kolay olmadı. Sonuçta ben de buradaki insanlar için yabancıydım. Köyde, ilçede sanırım biraz da tarzımdan dolayı bakışları üzerimde topluyordum. İnsanlara hak veriyordum. Malım küçük yerlerde yabancılar hemen fark edilir. Çünkü herkes, herkesi tanır. Birbirimizi tanımak için zamana ihtiyacımız vardı sadece. Başlarda zorlandığım konulardan biri de her şeye çok çabuk ulaşamamamdı. Malum, İstanbul'da her yer AVM. Bizim köyümüzde ise bırakın marketi bakkal bile yok. Burada tedarikli olmayı öğrendim."
“İLK BAŞLARDA BENİM İLE ÇOBANLIĞI BAĞDAŞTIRAMIYORLAR”
"Yeni tanıştığım insanlara çobanlık yaptığımı söylediğimde çok şaşırıyorlar" diyen Jasmina, “Hatta inanmayanlar bile oluyor. ilk başta benim ile çobanlığı bağdaştıramıyorlar. Ancak biraz sohbet edince fikirleri değişiyor. Hiç kötü tepki almadım. Aksine bu durumdan hoşlanıyorlar. Hikayemi merak ediyorlar. Ben de 'İçimdeki çobanı köye yerleşince keşfettim' diyorum” ifadelerine yer verdi.
Çoban deyince insanların aklına genelde belli bir profil geldiğine değinen Jasmina Jutkovic, "Ben buna hiç uymuyorum. Çoban olmak için tarzımı değiştirmem gerektiğine asla inanmıyorum. Dünya bir podyum bence. Tarlalar, damlar da öyle. Bu benim tarzım ve kendi podyumumda istediğim gibi yürüyorum. Bayramiç hemşerilerim bana alıştı, sevdi. Ben de onları çok sevdim” şeklinde konuştu.
Modanın doğayla bir ilişkisi olduğundan çobanlıkla da doğrudan bir ilişkisi olduğuna dikkat çeken Jasmina, “Tasarım yaparken hep bir şeylerden esinleniriz. En çokta doğadan. Ham maddelerimizde doğadan, topraktan gelmiyor mu zaten? Eminim gökyüzüne bakıyorsunuzdur. Özellikle gün batımına doğru bazen muhteşem renkler birbiriyle dans eder. Hani bazen çok tatlı bir pembe ve grinin tonları hakim olur. Bu renkleri kıyafetlerimizde düşünelim, muhteşem bir uyum. Mesela kumaşlardaki desenler çiçeklerden, böceklerden, hayvanlardan ilham alıyor hep. Şimdiki hayatımda bunu çok daha iyi gözlemliyorum. Her mevsim değişen ama hep bir uyum içinde olan renkler. Şu an ki çobanlık deneyimimle tekrar kendi mesleğimi yapacak olsaydım kesinlikle çok daha başarılı olacağıma eminim. Çobanlık da moda da farkındalık duygumu çok geliştirdi. Tasarım yaparken edindiğim tecrübeleri çiftlik hayatımda çok fazla kullandım, hâlâ da kullanıyorum” bilgisini paylaştı.
“İŞİ BIRAKMAK İSTEDİĞİM ZAMANLAR DA OLDU”
"Hiç deneyimim olmadan böyle bir işe başlamak yeni bir dünyayı keşfetmek gibiydi" diyen Jasmina, “Heyecan verici. Biraz da ürkütücü. Fakat yapabilir miyim diye hiç düşünmedim. Aslında şimdi düşününce deli cesareti gibi bir şeydi. Hayvancılık yapmaya buraya taşındıktan kısa bir süre sonra karar verdim. Başlarda 'Ne yapabilirim?' diye düşündüm. Artık tasarım işini meslek olarak yapmak istemiyordum. Biraz gözlem yaptıktan sonra karar verdim. Çoban olacaktım” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: "Zaten hayvanları çok seviyordum. Tabii benim bildiğim evcil hayvanlardı. Buradaysa onların dışında keçiler, koyunlar, inekler vardı. Ben ise koyunlara ilgi duydum. İnsanların düşündüğünün aksine çok zekiler ama keçiler kadar da yaramaz değiller. Üstelik satın aldığım arazinin içinde ağıl da vardı. Kader ağlarını örmüştü aslında. 10 tane koyunla başladım çobanlığa. Çünkü önce onları tanımam gerekiyordu. Burada hep komşularıma danıştım. Sağ olsunlar onlarda tecrübelerini benimle paylaştılar. Gerçekten çok çalıştım. İşi bırakacak raddeye geldiğim zamanlar oldu, pes etmedim."
“FİTNESS, PİLATES VE SÖRF DE YAPIYORUM”
Şimdi 110 tane kadar anaç koyunu olduğunu ve sürüsünü yardımcısız tek başına yaptığına dikkat çeken genç kadın, “Bayramiç’ te bunu herkes bilir. O yüzden de bana saygı duyuyorlar. Burada günler daha yavaş ama bir o kadar da verimli geçiyor. Trafikte hiç zaman kaybetmiyorum mesela. Bir rutinim var, yaz ve kış aylarında farklı zamanlarda çalışıyorum. Çünkü çobanlık bunu gerektiriyor. Her sabah 05.00'te uyanıyorum. Kahvemi alıp direkt dama geçiyorum. Hayvancılık yapan hiç kimse sürüsünü beslemeden kahvaltı yapmaz. Dama girer girmez etrafı kontrol ediyorum herkes iyi mi diye” şeklinde konuştu.
Önce sürüsünü çıkartıp tarlaya götüren Jasmina, “Malum koyunlar dışarıda olmayı, gezmeyi severler. Onlarla işim bitince dama geri dönüyorum. Yeni doğum yapmış anne koyunlar ve bebek kuzularla ilgileniyorum. Onların beslenme şekli farklı. Çünkü lohusa bir kadın düşünün, onun gibi. Gerekli iğneleri yapıyorum. Sıra sonra bana geliyor. Kahvaltımı yapıyorum. Varsa ihtiyaçlarım ilçeye gidiyorum. Çünkü köyde market yok. Şehir hayatından da tam olarak kopmadım aslında. Fitness, pilates ve sörf yapıyorum. Bunun için haftanın birkaç günü şehir merkezine gidiyorum. Sonra akşam oluyor. Sürümü tarladan alıp dama getiriyorum. Akşam yemeklerini verip evime geçiyorum. Hayvanlarla ilgili rutinim asla değişmez. Hayatımı buna göre programlıyorum” bilgisini paylaştı.
“MANİKÜRLÜ TIRNAKLARLA ÇOBANLIK YAPMAMA ÇOK ŞAŞIRDILAR”
Komşularıyla arasının iyi olduğunu hepsini çok sevdiğini dile getiren Jasmina Jutkovic, “Sanırım onlar da beni seviyorlar. Birbirimizi olduğumuz gibi kabul ediyoruz. Bu yüzden de mutluyuz. Bu işi öğrenmemde bana çok yardımcı oldular. Artık kendimi Bayramiçli hissediyorum. Buranın bir parçasıyım. Başta çobanlık yapmama çok şaşırdılar. Manikürlü, ojeli tırnaklar falan. Ancak sonra koyunlara olan ilgimi, sevgimi en önemlisi de azmimi görünce çok destek oldular. Buralarda kadınlar genelde eşleriyle ya da kardeşleriyle aile işletmelerinde çalışıyorlar. Ben ise tek başımayım. Bu yüzden de bana saygı duyuyorlar, ben de onlara. Bazen büyüklerim takılıyorlar bana 'Sen hiç çobanlık yapmadığına emin misin?' diye takılıyorlar. Anlayacağınız köyde hayat çok güzel” ifadelerine yer verdi.
“KOYUNLARIN YEDİĞİ HER ŞEYİ BİZ DE YİYEBİLİRİZ”
Çobanlık yaparken tüketim alışkanlarının çok fazla değiştiğini söyleyen Jasmina, “Biliyorsunuz, moda tüketim üzerine kurulmuş büyük bir endüstri. Dolayısıyla ben de iyi bir tüketiciyim. İçinde bulunduğum hayat yaptığım iş bunu gerektiriyordu. Şu an yaşadığım köy hayatındaysa tam tersi bir durum söz konusu. Hayatım artık daha çok üretmeye daha az tüketmeye doğru evrildi. Artık daha az kıyafet alışverişi yapıyorum mesela. Dolaplarıma baktığımda eskiden kalma etiketli kıyafetler var. Nereden nereye diye kendi kendime gülüyorum. Ancak içimdeki tasarımcı asla ölmüyor. Çoban ve modacı kimliğim çok iyi anlaşıyor” şeklinde konuştu.
Çobanlık yapmanın hem ruhsal hem de fiziksel açıdan güçlendirdiğini dile getiren Jasmina Jutkovic, “Her anlamda direncimi artırdı. Burada daha az tüketip daha çok üretmenin hazzını yaşıyorum. Manevi olarak huzurluyum. Günlerim doğada gürültüden uzakta hayvan sesleri, rüzgarın sesi, çiçeklerin ve toprağın kokusu ile geçiyor. İnanın koku alma duygum bile gelişti. Neredeyse her çiçeğin tadına baktım. Koyunların yediği her şeyi biz de yiyebiliriz. Fiziksel olarak artık çok güçlüyüm” diyerek ekledi: "50 kilogramlık çuvalları 2021'de geçirdiğim meme kanseri ameliyatına rağmen rahatlıkla taşıyorum. Lenf bezlerim alındığı için bana poşet taşımam bile önerilmiyor. Bu hastalığı burada edindiğim yaşam tecrübesi, maneviyat ve fiziksel güçle daha rahat direndim."
“1 TON TOHUMDAN 10 TON ÜRÜN ALINDIĞINI GÖRDÜM”
"8 yılda eski hayatımda hiç bilmediğim birçok şey öğrendim" diyen Jasmin, “Toprağı öğrendim mesela. Ekmeyi, biçmeyi. 1 ton tohumdan 10 ton ürün alındığını gördüm. Çünkü bu hayatta daha önceden de belirttiğim gibi her şey mükemmel bir döngü içerisinde. Tamamen doğaya teslimsiniz. Hayvanların dilini çok daha iyi öğrendim. Çünkü günümün çok büyük bir kısmını onlarla geçiriyorum. Yetinmeyi öğrendim, iyi anlamda. Bilmediğim bazı tamirat işlerini öğrendim. Çünkü çoğu zaman iş başa düşüyor. Kısacası doğa harika bir öğretmen” ifadelerine yer verdi.
Bu işe başlamadan önce çobanlıkla ilgili hiçbir fikrinin olmadığına değinen Jasmina Jutkovic,"Benim için köylerde daha çok amcaların yaptığı bir işti. Uzaktan bakınca çok kolay, '10 koyun gezdirmekte ne var ki' diye düşünürdüm. Sonra işin içine girince hiç de öyle olmadığını gördüm. Hem kolay, hem de zor bir iş. Canlı varlıklarla çalışıyorsunuz, sevmeden asla sürdürülemeyecek bir meslek. Şöyle düşünün, her gün 100’ den fazla çocukla birlikte gibiyim. Onların da bazen enerjileri düşük oluyor, bazen de çok yaramaz oluyorlar. Hastalıklar, doğumlar, ölümler hepsiyle iç içe olduğunuz bir meslek. Karşınızdaki bu canlıların dili yok. O yüzden aramızda farklı bir bağ var. Konuşmadan anlaşabiliyoruz. Yani çobanlık öyle uzaktan bakıldığı gibi değil. Sofralarınıza giren her ette çobanların çok büyük emeği var" dedi.
“KOYUNLARIMIN YANINA GİDERKEN ÖZENLE GİYİNİYORUM”
"Ben iki farklı hayat tarzını deneyimlemiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Eski kimliğimi kaybetmeden bir sentez yaşıyorum ama sonuçta yıllarca İstanbul denen büyük bir metropolde yaşadım" diyen Jasmina, “Şimdi ise küçük bir köydeyim. Hâlâ manikür yaptırıyorum, hâlâ modayı takip ediyorum. Sonuçta ben bir kadınım. Koyunlarımın yanına giderken de özenle giyiniyorum, aksesuarlarımı takıyorum. Değişen tek şey önceliklerim. Artık daha az şeyi kafama takıyorum mesela. Hayatı daha basit yaşıyorum. Az eşyaya ihtiyacım var artık. İşimle ilgili yeni hedeflerim var. Yeni daha büyük bir çiftlik yapmak için hazırlıklar yapıyorum. Hayatımı artık bu yönde planlıyorum. Bununla ilgili akademik eğitim almak istiyorum. Hayat sürprizlerle dolu yaşadığım için biliyorum” diyerek sözlerini şöyle noktaladı: "Çobanlık yapıyorum ve aktif olarak moda dünyasına dönmeyi düşünmüyorum. Çünkü ihtiyacım olan artık bu hayat tarzı. Buradaki dinginliği, yavaşlığı seviyorum. Bana çok iyi geliyor. Ancak önümüzdeki yaz Bayramiç'te köyümde bir arkadaşımla küçük bir defile yapmayı planlıyoruz. Artık modada da doğaya dönüş var. Tarlarımdan birinde neden olmasın?"