thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Göründüğümüz Gibi Miyiz?
Tarih: 06-11-2022 08:29:00 Güncelleme: 06-11-2022 08:29:00


Carl Gustav Jung insanın “gölge” ve “persona” adı verdği iki yüzü olduğunu söyler. Görünen yüzü pesonadır, yanimaskedir. Gölge ise insanın kötü yüzüdür; toplum tarafından “günah” diye adlandırılan bastırılmış istekleri yansıtır. İlkeldir, denetimsizdir. İnsanın yüzleşmek istemediği karanlık yüzüdür. Gölge bilinçte yer almıyor;ancak zamanı geldiğindebu yüzünü diğer insanlara gösteriyor. İnsanın mutlak iyi olabilmesi mümkün değil. Gölge, yani kötülük insanın kişiliğinde saklı ve hepimizde var. Kabul etmesek de bu bir gerçek. Mesele gölgeyi ehlîleştirmekte. Aksi takdirde toplumla sağlıklı ilişkiler kurmak mümkün değil.Jung; bir insanın gerçekten iyi olabilmesi için, kötülük potansiyelinin de farkında olması gerektiğinin altını çiziyor.

 

İnsan gölgeyi ehlileştirmeden, sadece persona ile sorunu çözebilir mi? Yani ait olmadığımız bir role girersek ne olur? Persona, başkalarıyla birlikteyken taktığımız maske. Hepimizin maskesi var. Sosyal çevrede, olduğundan farklı görüntüler sergiliyor, farklırollere giriyoruz. Okulda,iş yerinde ya da toplum içinde sergilenen kişilik ile, evde sergilenen kişilik aynı değil. İnsan persona ile sosyal çevrede farklı kişiliklere bürünüyor. Sahte bir davranış da olsa, persona bir açıdan gerekli. Kabul görmek ve uyum sağlamak için gerekli. Sorun personanın sürekli kullanılmasında.

 

İnsanın gizlediği “kötü” yüzü ile, sergilediği“iyi” yüzü birbirine zıt. Hangi yüzünü aşırı kullanıyorsa, o yüzünün kişiliğini ele geçirme riski var.Üstelik, insan bunu fark etmiyor. Meseleburada. Sığ, kırılgan ya da fazla uyumlu bir kişilik yapısının ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor.

 

Maskeler; başkaları üzerinde olumlu bir izlenim bırakmasının yanında, kişinin geçek karakterini de gizliyor. Tehlikeli yanı bu. Sosyal çevreye uyumun dışında, insanları manipüle etmeye yönelik bir amaç taşıyor.Yetişkinlerin, çatışmasız ve uyumlu bir yaşam için maske kullanması bir ihtiyaç. Jung, insanların sadece çocukluk döneminde maskesiz yaşadıklarını söylüyor. Çünkü çocuklar büyüyene dek persona sahibi değiller. Bu nedenle çevresiyle iletişim halindeyken maskeleri yok çocukların. İnsanların ne düşündüğüne ne tepki vereceğinealdırmıyorlar, kimseyi incitip incitmediklerinin farkında değiller. İçlerinden geldiği gibi davranıyorlar, isteklerini çekinmeden söylüyorlar. Bu nedenle hepimiz çocukluk dönemine özlem duyuyoruz.Bu bağlamda büyümek, yetişkin olmak, insanıkendisi olmaktan çıkartıyor. İlişkilerinde “hesap kitap” yaparak, doğallığını yitiriyor insan.

 

Gölgeyi ehlileştirme meselesine dönersek, önce gölgeyi kabullenmemiz gerek. “İçimde kötülük yok” demekle, kötülük yok olmuyor.Fark etmek için,önce bu gerçeği kabullenmekşart.Kötülüğü temsil eden gölgeyi bastırmak için personaya, yani maskeye ihtiyaç var. Başka türlü kötü yüzün ortaya çıkmasını engellemek mümkün değil. İnsanın uygarlaşmasıhayvansı eğilimlerini bastırmasına bağlı. Bu temel içgüdüleriyok etmekdemek.Kişi rasyonel davranmak adına, duygusallığını yok ediyor.Kendisiyle diyaloğunun kaybederek bir bedel ödüyor. İçgüdülerinden uzaklaşmasının bedelini. Bu ise yeteneklerin azalması demek. Gölgenin isteklerini bastırmanın sonuçları cılızlaşmaktır, ruhsuzlaşmaktır. Gölge, persona ile hep bir mücadele içinde. Onun baskısına karşı koyuyor ve zamanı geldiğinde ortaya çıkıyor.Yaşamdanpek çok örnekler verebiliriz. Düzenli bir yaşam süren, hattabaşarılı bir insan, bir anda sahip olduğu her şeyi terk edebiliyor, yeni bir hayata yelken açabiliyor. Eşini, çocuklarını geride bırakma pahasına yeni bir hayata.  Bu süreçler,“gölge” ile “benliğin” iş birliği yaptığı dönemler. İnsanın kendisini enerjik hissettiği, yaşamdan yüksek haz aldığı dönemler. Benlik; gölgenin varlığını kabul ediyor, dürtüleri yönlendiriyor ve hayata geçiriyor.

 

İçgüdüsel dürtüler önemli. Yokluğunda güç durumlara düşmek kaçınılmaz. Çünküçaresiz kalan insanyalnızlığa mahkûm oluyor. Kuşkusuz gölgenin bünyesinde saldırgan, yıkıcı öğeler var, ancak bilinçte bir sorun yoksa, işler yolunda gidiyorsa gölge bilinç dışında etkisiz kalıyor. Gölge, zamanı geldiğinde ortaya çıkıyor. Yani menfaat bittiğinde. Maskelenen yüzün yerini gölge alıyor ve “karaktersizlikler” yayılmaya başlıyor. Ne ararsanız var; Nankörlük, vefasızlık, hayırsızlık, hainlik vs. Gölgenin özgürleşmesi diye tanımlanan bu süreç, yaşamı radikal biçimde değiştirecek nitelikte.

 

Jung, erdemli insanı şöyle tanımlıyor; “Gölgesini fark eden, onu yok saymadan yönetebilen insan.” Bu nedenle insanın davranışlarını sürekli olarak kontrol etmesi ve değerlendirmesi gerek. Bünyesinde iyiyi de kötüyü de barındırdığının bilincinde olması şart. Bu takdirde kötü yanını ehlîleştirme şansı var;vicdanının sesini duyabilir,doğruyu savunabilir. Haklılığından hiç kuşku duymayan insan kendisiyle yüzleşemez;hatalarını, eksiklerini göremez. Çünkü farkında olmaz.

 

Geçen yüzyılda,karakter özellikleri çok önemliydi. Neydi bunlar? Dürüstlük, alçakgönüllülük, herkese iyilik etmek, bağlılık, ölçülü olmak, cesaret, adalet, sabır, çalışkanlık ve yalınlık gibi. Başarının temelinde bu özellikler vardı. İnsan hem dürüst hem yalancı olamaz. Karakter sahibi olmak demek, benimsenen değerlerle davranışlar arasında uygunluğun var olması demek. Halk arasında “sözünün eri” gibi deyimler buna en güzel örnek.  Ne yazık ki bu özellikler geçen yüzyılda kaldı. Günümüzde ise “karakterin” yerini “kişilik” aldı. Ön planda kişilik özellikleri var. İmajın, tavrın, davranışların insanlar arası ilişkileri kolaylaştırdığı ve başarıyı getirdiği bir gerçek. İnsan bu kişilik özelliklerini iki yolla kazanıyor. Birincisi iletişim becerisi, diğeri ise teknikler ve pozitif zihinsel tavır. Hatta bu amaçla geliştirilmiş özdeyişler var;” Tavrınız erişeceğiniz yüksekliği belirler”, “Gülümsemek, kaş çatmaktan daha fazla dost kazandırır” gibi. Dikkat ederseniz kişilik yaklaşımında manüplatif ve hileli boyutlar var. Başkalarının bizi sevmesi, iyi geçinmesi ya da isteklerimizi yapması için bazı temel becerileri kazanmamız gerek. Daha açık bir dille söylersek, başkalarının faaliyetleriyle “ilgileniyormuş gibi” yapmamız, “güçlüymüş gibi” görünmemiz gerekiyor. Gerçek hiç önemli değil.

İçinde bulunduğumuz yüzyılda yayınlanan kitaplar “karakter” özelliklerini, başarının bir parçası olarak görseler de temel bir katalizör olarak görmüyorlar. Karakteri değersizleştiriyorlar. Onlara göre; insanları etkileme teknikleri, güç stratejileri ve pozitif tavır daha önemli. Bunların zaman zaman başarıyı getirdikleri doğru. İş dünyasında 20. Yüzyılın en önemli kitabı olarak kabul edilen “İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabının yazarı, ünlü liderlik otoritesi Stephan Coveykişilik özelliklerini“ikincil” olarak tanımlıyor. Başkalarını etkilemek, istediklerimizi yaptırmak, insanların birbirini sevmelerini sağlamak için bu teknikler kullanılabilir. Ancak karakterimiz bozuksa, iki yüzlüysek ve düzenbazlığa yatkınsak uzun vadede başarıya ulaşamayacağımızı ve güvensizliğe yol açacağımızı bilmemiz gerek. Böyle bir durumda yaptığımız her şeyin bir manevra, bir hile olarak algılanması yüksek bir olasılık. Güven olmazsa; güzel konuşmanın, iyi niyetli davranmanın bir önemi yok. Çünkü güvenin olmadığı yerde “temel” yok demektir. İyilik temeldedir ve tekniğe hayat verir. Her yerde; kötü yüzünüsaklayarak,iyi yüzünü sergileyenler var. Düş kırıklıklarına yol açanlar, mağdur edenler, hatta travma yaşatanlar. Bunlar statü sahibi, başarılı, eğitimli de olabilirler, hattaiyi insanlar olarak tanınabilirler.

 

Türkiye çok önemli seçimlerin arifesinde. Ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanını ve TBMM’de bizi temsil edecek milletvekillerini seçeceğiz. Her iki seçim için,her kesimden adaylar meydanlara çıkmaya hazırlanıyorlar. Önemli bir bölümü yeniden görev almak istiyor.Onları tanıyoruz, karakter özelliklerinibiliyoruz.İçlerinde güvenmediğimiz, hatta hiç güvenmediklerimiz var.Maskeleriile “kötü” yüzlerini gizleyenler, “iyi” yüzünü göstermeye çalışanlar. Halkımız;bu insanların görev süreleri boyunca, kendilerine verilen gücü nasıl kullandıklarına bakarak onları sorgulamalı.Sonra da temel demokratik hakkını kullanarak, yüksek sesle “itiraz” etmeli.Tabi ki, yaşadıklarını tekrar yaşamak istemiyorsa.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 21537 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI