Siyasal Partiler önümüzdeki yerel seçimler için adaylarını belirlemeye çalışıyor. Gösterilecek aday seçimi kazandığında belediye başkanı olarak büyük yetkilerle görev yapacak. Nedir başkanın görevleri?
Görüleceği gibi layıkıyla başkanlık yapabilmek için ciddi bir “yönetim” becerisi gerekiyor. Çünkü başkanın görevini yerine getirebilmesi, insanlara iş yaptırabilmesi, işbirliğini gerçekleştirebilme ve koordinasyonu sağlamasına bağlı. Başkan yönetsel faaliyetlerini, altında görev yapan yöneticiler üzerinden gerçekleştiriyor. Bu hiç de kolay bir iş değil. Daha doğrusu sıradan bir eğitimle başarılacak bir iş değil. Planlama var, örgütlenme var, yürütme var, koordinasyon var, kontrol var. Bu faaliyetleri halkın ihtiyaç ve huzuruna yönelik gerçekleştirebilmek için; Başkanın kendisine bağlı çalışan yöneticileri “doğru” seçmesi ve yönetmesi gerekiyor. Zorluk burada. Başkan işleri bürokratlara bırakarak işleri “yönetiyormuş” gibi görüntü verebilir. Ancak o zaman yöneten kendisi olmaz. Başarısı altındaki yöneticilerin kalitesine, iş yapma becerisine bağlı olur. Genelde yaşanan da budur.
Böylesine önemli olan başkanlık görevi için, adaylarda hangi özellikler aranıyor? Öncelikle güvenlik sorgulaması var, 6 ay o seçim bölgesinde oturmak gerekiyor, kişi 25 yaşını doldurduysa ve askerlik hizmetini yaptıysa başkan adayı olabiliyor. Adaylarda herhangi bir eğitim şartı aranmıyor. Bir başka deyişle, yasalara göre belediye başkanı olmak için eğitim gerekli değil.
Siyasal partiler, söylemlerine bakarsak, adayda saygınlık, güvenilirlik, liyakat ve ehliyet gibi nitelikler aradıklarını söylüyor. İlk iki ölçüt herkes için “gereklilik” nitelikleri. Peki, liyakat ve ehliyet, yani yakışır olması ve yeterli olması ne demek? Pek anlaşılır gibi değil. Adayın bu yeterlilik ölçütlerini karşılayıp karşılamadığı hangi süreçlerde, nasıl belirleniyor? Bilmiyoruz, ancak bildiğimiz bir gerçek var; Adayın paralı olması, hemşerilik bağlarına sahip olması ve en önemlisi de kendisini destekleyen bir “abi” nin arkasında durması gerekiyor. Bu özelliklere sahip olan ya da olmayan pek çok aday adayı ortaya çıkıyor. Zaten bir bölümü kazanma olasılığının olmadığını çok iyi biliyor. Amaç süreçte yer almak. Hele bir de iktidar partisinden aday adayı olursa, “adaylık” hiç de azımsanacak bir sıfat değil. Birçok kapıyı açma potansiyeli var. Sonrasında Genel Merkez yönetimleri, “kendilerine göre” uygun kişileri aday olarak ilan ediyor. Seçmene de sadece, kendisine yakın hissettiği partiye oy vermek kalıyor.
Sürecin ne denli demokratik olduğunu sorgulamak bu yazının konusu değil. Daha çok teknik bir beceri olan “yönetim disiplini” açısından, adayın nasıl belirlendiğini sorguluyorum. Aday, nitelikleri açısından başkanlık sorumluluğunu yerine getirebilmek için yeterli mi? Eğer yeterlilik sorgulanıyorsa, nesnel ölçütlerle mi yapılıyor? Bu süreçlerin yaşandığını söylemek mümkün değil. Esas belirleyici olan adayın siyasal kimliği ve yönetim erkiyle ilişkileri. Belediye başkanlarına baktığımızda çok farklı nitelikler görüyoruz. Yönetim disiplinleriyle alakası olmayan bir geçmişe sahip, eğitimli, eğitimsiz, yeterli yetersiz kısaca kerameti kendinden menkul, ama “başkanlık” koltuğunda oturan pek çok kişi var. Verimlilik, hizmet kalitesi, halkın ihtiyaçlarını karşılama, huzuru sağlama gibi performans istatistikleri de çok dert değil. Hesap verilebilirlik, şeffaflık, halkın denetimi salt teoride var.
Şimdi de, birinci sınıf şirketlerde üst düzey yönetici adayının hangi süreçlerden geçtiğine bakalım; Öncelikle şirketler bu işi kendileri yapmak yerine, insan kaynakları şirketlerine veriyor. Çünkü onların daha nesnel değerlendirme yaptıkları bir gerçek. Öncelikle adayın gönderdiği CV inceleniyor, çağırılmaya değer bulunursa kendisiyle birkaç aşamalı görüşmeler yapılıyor. Finale kalan 1-3 aday şirkete sunuluyor. Bu adayların hepsi görev alabilecek değerde. Şirketler “şirket kültürü” ve “beden kimyası” en uygun adayı kendileri seçiyor. Harvard Business School’dan Prof. Boris Grosyberg üst düzey yöneticinin başarılı olması için yedi niteliği olduğunu söylüyor;
Dünya şirketleri, üst düzey yönetici adayında öncelikle küresel kimlik, uluslararası deneyim, diğer yöneticilerle uyumlu çalışma becerisi arıyor. “Ekip ve değişimi yönetim” yetenekleri artık daha fazla öne çıkıyor. Otoriter yönetim anlayışı sergileyen, büyüme fırsatlarına engel kişiliklerin ise üst düzey yönetici olma şansı yok.
Gelin birlikte sorgulayalım; Bir tarafta kenti(devleti), diğer tarafta birinci sınıf şirketleri yönetmek için kullanılan değerlendirme ölçütleri var. Ne dersiniz? Kenti (devleti) yönetmek daha mı az nitelik ve beceri gerektiriyor? Üstelik başkana “performansına bakmaksızın” beş yıllığına koltuğunda oturma hakkı veriyoruz. Siyasal ilişkilerle aday yapılarak “başkan” olan bir kişinin, çok önemli yönetim sorumluluğunu yerine getirmesini beklemek ne denli rasyonel? Haliyle iş, bürokratlara kalıyor. İşi yapan bürokratlar olunca da sormak gerekiyor; Belediye başkanları ne iş yaparlar?
Tuygan ÇALIKOĞLU
tuygan@hotmail.com www.tuygancalikoglu.com.tr
Kaynak: www.hbrturkiye.com