thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Kaçımız Vicdanının Sesini Dinliyor?
Tarih: 24-03-2019 09:40:00 Güncelleme: 24-03-2019 09:40:00


Normal bir insan aklıyla gerçekleri görür, vicdanıyla sorgulayarak davranışlarını belirler. Vicdan insanın iç hukuku demek; iyi ve kötüyü ayırt etmek vicdani sorgulamayla mümkün. Vicdan kendimize karşı ne derece dürüst olduğumuzun, ne derece samimi oluşumuzun bir göstergesidir. Kişinin saygınlığının, toplumda rol model olmasının temel belirleyicisidir vicdan. Rus Bilimler Akademisi Beyin Araştırmaları Merkezi Müdürü Svjatoslav Medvedev, beynimizde yanlış yaptığımızda bizi bilgilendiren bir mekanizma olduğunu ve “vicdan azabı” denilen duyguyu bu mekanizmanın devreye soktuğunu söylüyor. Bu açıklamaya göre vicdan her insanda var; vicdanın sesini dinleyerek teorik olarak yanlışı görmek ve pişmanlığı engellemek mümkün. Polise, jandarmaya, savcıya, hâkime gerek kalmadan; hak, hukuku çiğnemez ve adaleti tesis edebiliriz. Ancak suç istatistiklerine bakarsak; herkesin doğuştan sahip olduğu vicdanın, toplumun çoğunluğunda pek kalmadığını söyleyebiliriz.

 

İnsan yüzyıllardan beri doğayı tahrip ediyor, eko sistemi çökertiyor. Bunu ekonomik büyüme adına yapıyor, diğer canlıları doğal olmayan yöntemlerle üretime zorluyor, antibiyotiklerle, hormonlarla daha fazla üretim yapma, daha fazla kazanç peşinde. Hayvanları kendisine et, süt, yumurta veren makineler gibi görüyor, doğal ortamından kopardığı hayvanları güneşsiz, havasız kafeslerde saatlerce hareketsiz tutuyor, yavruları annelerinden ayırıyor, bir buzağı ya da kuzunun, insan yavrusundan farklı olmadığını, hepsinin annelerine olan ihtiyacını düşünemiyor. Çünkü insan kim olduğunu ve nereden geldiğini artık hatırlamıyor. Kendisinin de bir hayvan türü olduğunu, evreni diğer canlılarla paylaşması gerektiğini, ekosistemde tüm canlıların birbirlerine karşılıklı bağımlı olduklarını unutmuş durumda. İnsan ele geçirdiği bilimi, dünyanın tek hâkimi olarak, sadece bir bölüm insanın sağlık ve mutluluğu için kullanıyor. Diğer canlılar, hatta yoksul insanlar onun umurunda bile değil; onlara zulmediyor, onları sömürüyor, onları yok sayıyor. Çünkü bunu yapmak onun doğal hakkı, çünkü o diğer canlılardan daha güçlü, daha zeki. İnsan kendisini evrenin merkezi sanıyor. Ancak bırakın tekil insanı, “dünya” bile evrenin merkezinde değil; milyarlarca insana ev sahipliği yapan dünyamız galaksideki toz bulutunda Carl Sagan’in ifadesiyle sadece “soluk mavi nokta”.

İnsan davranışlarına bakarsak, iyi ve kötüyü ayırt etmesini sağlayan vicdanın sesini dinleyen artık pek yok. Bu sonucu yaratan da yetişkinler. Önemli olan kendi çocuklarımız, diğer canlıların, hatta diğer insanların pek önemi yok. Bu yüzden çocuklarımızı her türlü olayın merkezine koyuyor, davranışlarına hiçbir sınırlama getirmiyoruz.  Üstelik bunu “sevgi” adına yapıyoruz. Olumsuz davranışlarını ya hoş görüyor ya da görmezden geliyoruz. Onlara en iyiyi, en güzeli, hakkından fazlasını, hatta hiç hak etmediğini veriyoruz. Dahası, onlar adına düşünüyor, onlar adına karar veriyor ve kendi yaşamımızı onlara göre planlıyoruz. Ana- babalar “kendilerini” yaşamıyorlar. Böyle bir yapıda, çocukların vicdan duygusunu geliştirmesi beklenemez. Çünkü çocuğun duygularını, isteklerini ya da dürtülerini kontrol etme becerisini kazanması bu koşullarda mümkün değil. Çocuk büyüyüp gerçek yaşama başladığında, karşılaşacağı dünya çok farklı olacak. Kimse ona “sen özelsin” demeyecek, çocuğun yeni koşullara uyumu hiç kolay değil. Örselenecek, zorlanacak, acı çekecek. Bu süreçte çocuğun bencilleşmesi, saldırganlaşması, acımasızlaşması, hatta zorba bir kişiliğe bürünmesi kaçınılmaz bir sonuç. 

 

İnsan diğer canlılara olduğu gibi, kendisinden farklı insanlara da kötü davranıyor, onlara hoş görüyle yaklaşmıyor, vicdani bir sorgulama çabası yok. Hâlbuki farklı yaşamlar var günümüzde, bizden farklı düşünenler, inananlar var. Vicdanlar yedeğe alınırsa, bu insanların siyasal, dinsel, mezhepsel, etnik ve cinsel kimliklerinden dolayı ötekileştirilmeleri, hatta düşman ilan edilmeleri kaçınılmaz. Empatiden yoksun insanlar birbirlerinin sorunlarına duyarsızlaşırlar. İlişkilerde içtenlik kalmaz, kendilerini savunma ve koruma güdüsüyle hareket ederler. Sonuç ön yargılardır, isteksizliktir, samimiyetsizliktir, bencilliktir. Böyle bir toplumsal yapıda güveni tesis etmek, huzuru sağlamak ve barış içinde sevgiyle yaşamak mümkün olmaz. Vicdan bireysel bir duygudur, ancak toplum içinde karşılık bulur. Hepimizin ilkeleri var, değerleri, ölçüleri, kuralları var. Bütün bunlar bizim kişiliğimizi oluşturuyor. Sosyalleşme becerisini artıran vicdan duygusu da buradan kaynaklanıyor. Dolayısıyla vicdani değerlendirmelerimiz ve onun sonucunda oluşan davranışlarımız toplumu doğrudan etkiliyor.

 

Hepimiz kendimize sormalıyız: Ben kimim? Ben niye bu dünyada yaşıyorum? Benim bu dünyada var olma amacım ne? Bilmeliyiz ki, evren insan türünün etrafında dönmüyor. İnsan anlam ve gücün odağı asla değil. İnsan geçtiğimiz bin yılda tuhaf bir dünya yarattı ve artık bir dönüm noktasına geldik. Yuvali Noah Harari, üç yüz yıldır insanın yaşamını, gücünü ve mutluluğunu kutsayan “Hümanist” öğretiyi artık sorgulamamız gerektiğini söylüyor. Yarattığı ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlar ortada; yaşamımız, sanatımız, kültürümüz hep bu sonuçlara göre şekillendi. Bu gerçeği öğrenmek zorundayız.

 

İleri teknoloji bugün insan zihnini yeniden yapılandırma çabasında. Bu hedefe ulaşıldığında, bildiğimiz insan türü, yani bizler, ortadan kalkacak, “bizim gibi” insanların anlayamadığı bambaşka bir yaşam ortaya çıkacak. Düşünce gücüyle çalışan bilgisayarlar, nano robotlar ya da yapay zekâ, yaşamı sıradan insanın anlayamayacağı bir düzeyde değiştirecek.  Tarım toplumunda başlayan insan- hayvan ilişkisi, bu kez süper insan- insan arasında kurulacak. Bu süper zeki insanlar sıradan insanlara, yüzyıllardır sıradan insanların diğer canlılara davrandığından farklı mı davranacak? Bu soruyu hepimizin kendisine sorması gerek. Değişimin etkilerini gündelik yaşamımızda şimdiden görmeye başladık. Akıllı cep telefonları bugün milyonlarca insanın yaşamına hükmediyor, onları denetliyor. Peki, insanlar ne yapıyorlar? Onlar gücün peşindeler; sağlık ve mutluluk için değerlerini, temel özelliklerini yitiriyorlar. Vicdan da doğal olarak bu gelişmelerden nasibini alıyor, neredeyse yok olma noktasında. Hak, hukuk, adalet arayışı bu nedenle sıklıkla dile getiriliyor ve gündemden hiç düşmüyor. İnsanın bu dramatik değişimi ne zamana kadar sürecek derseniz cevap,  Yuval Noah Harari’nin çok çarpıcı ifadesiyle “İnsan olmadıkları güne kadar”.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU

tuygan@hotmail.com      www.tuygancalikoglu.com.tr 



Bu yazı 15599 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI