Türkiye’de insanların yaşamına yön veren atasözleri var. Milyonlarca insanımız kaderci bir yaşam felsefesiyle, hiçbir planlama yapmadan yaşıyor ve başına gelen sonuçlardan da kendini asla sorumlu tutmuyor. “Kervan yolda düzülür” de en çok referans alınan atasözlerimizden biri. Anlamı “Hele bir işe başlayalım, gerisi kolay, gereğini yaparız”, çok yaygın bir kullanımı var. Ancak bu süreçte öngörü yok, planlama yok, alınan “rol model” yok, başarı öykülerini sorgulamak yok, bütçe yok, iş planı yok, finansal analiz yok. Kişilerin özel yaşamlarında bu tür yaklaşımları sergilemeleri bu yazının konusu değil; söz konusu olan ülkenin yönetimi, üstelik konu ekonomi yönetimi olunca planlama kavramı yaşamsal öneme sahip oluyor.
Cumhurbaşkanı adayları, siyasal parti genel başkanları vaatlerini anlatmak için yoğun ve özverili bir mesai harcıyorlar, kaynak tüketiyorlar. Bildirgelere bakarsanız hayal kurmak, mutlu olmak için fazlasıyla nedenimiz var. Ancak, vaatlerin gerçekliğini sorgularsak iş değişiyor. Ak Parti seçim bildirgesine bakarsak 2002 yılındakine benzer vaatler var; o zaman neden 15 yıllık iktidarda bu hedeflere ulaşılmadı diye sormadan edemiyorsunuz. Ak Parti icraatın içindeki bir parti; borç yükü ve enflasyonun Erdoğan’ı ne denli zorladığı ortada. Merkez Bankası’nın ancak piyasalar karıştıktan sonra ve yetersiz faiz arttırması, sonrasında daha fazlasını yapmak zorunda kalması kafaları iyice karıştırdı. CHP vaatlerini yerine getirme konusunda hiçbir sorun görmüyor; “kaynak nerede?” sorusunu ise bizzat Kılıçdaroğlu ilginç bir biçimde cevaplıyor; “Türkiye’nin kaynak sorunu yok, çünkü paramız var”. Bu açıklamaya karşılık, CHP’nin DPT eski müsteşarlarından iktisatçı milletvekili İlhan Kesici ise; yolun sonuna gelindiğini söyleyerek, tam bir borç batağında olan Türkiye’nin 2018 yılında cari açığın finansmanı, vadesi gelen kamu ve özel sektör borçlarımızın ödenmesi- döndürülmesi için 210- 220 Milyar dolar dış finansman bulmamız gerektiğini söylüyor. Para varsa Türkiye neden böylesine büyük borçlanmaya ihtiyaç duyuyor? Anlaşılabilir değil. MHP’nin kendi Cumhurbaşkanı adayı yok, bu bağlamda bildirgelerini tartışmanın da bir rasyonalitesi yok. İyi Parti’ye gelince, onları zaten dinleme sorunumuz var, yeterince medyada boy gösteremiyorlar, düşüncelerini aktaramıyorlar.
Bu arada, İlhan Kesici’nin Türkiye ekonomisi ile ilgili tespitlerine kulak verelim; “Bu yüzyılda hamaset yaparak, önünüze gelen ülkelere, kurum ve kuruluşlara bağırıp, çağırarak bir şey yapamazsınız. Çok ciddi önlemler alınmazsa, yaz mevsimde olmamıza rağmen ekonomik olarak kara kışa girebiliriz. Türkiye ekonomisi borç batağında ve tüm zamanların en büyük ve en ciddi daralma ve küçülmeyle karşı karşıya” diyor. Bütün bunları 2002- 2016 yılları arasındaki makroekonomik göstergeleri analiz ederek dile getiriyor.
Türkiye’nin 24 Haziran sonrası en çok zorlanacağı konu ekonomi, çünkü Türkiye tasarrufu yetersiz, bu nedenle dış finansmana muhtaç bir ülke. Hem ekonominin dönmesi hem de yatırımların sürdürülebilmesi yüksek faizler ödeyerek yaptığımız borçlanmalarla mümkün oluyor. Bunu muhalefet Cumhurbaşkanı adaylarının çok dikkate alması gerek. Bu nedenle vaatlerin yerine getirilmesinde finansal zorluklar çok ciddi.
Finansman ihtiyacının ötesinde, Türkiye’nin çok önemli bir başka sorunu var; o da yönetim anlayışımız. Devleti, kamu kurumları ile yönetiyoruz. Kamu kurumları genel olarak merkezi yapılar, katı hiyerarşisi olan hantal kuruluşlar. Bunlar özel sektörün esnekliğine sahip değiller. Olaylar karşısında özel sektör gibi aktif pozisyon alamıyor, strateji geliştiremiyorlar. Çünkü kamu yönetiminde reaktif, özel sektörde ise ağırlıklı proaktif yaklaşım var ve şöyle tanımlanıyor;
Türkiye’de insanlar çoğunlukla reaktif kişilikler. Kamu kuruluşları istisnaların dışında reaktif yaklaşımla, reaktif kişilerce yönetilmektedir. Bu durum hükümet politikaları yapımında da geçerlidir. Planlama ve denetim yetersizdir ve olaylar ortaya çıktıktan sonra sorunları gidermeye yöneliktir. İş kazalarının olmasından, yolların, kavşakların yapımından tutun, seçim dönemlerindeki yasalar, ekonomi başta olmak üzere sağlık, eğitim, sosyal güvenlik politikaları, teröre ilişkin yasaların değiştirilmesi reaktif yaklaşıma örneklerdir. Yani, sorunu öncesinde öngörmeden, önlem almadan, yaşanan olaylar karşısında çözüm arayışlarıdır. Bütün bunlar günü kurtarmaya yöneliktir ve “Kervan yolda düzülür” felsefesine somut örnektirler. Temelinde “Biz karar alalım, gerekirse değiştiririz” anlayışı yatmaktadır. Uygulama da zaten böyledir. Karar süreçlerinde sorundan etkilenenlerin görüş ve tavsiyelerinin alındığını söylemek zordur. Çünkü kamu kuruluşlarında mevcut dikey yapılanmanın sonucu katı bir hiyerarşi vardır. Kararlar talimatlarla alt birimlere iletilmekte ve uygulamaya konulmaktadır. Ve asla kaygılanacak bir durum yoktur; gerekirse politikalar değiştirilir, çünkü amaç “Kervanın” bir şekilde yola çıkmasıdır. Kaybedilen zamanın, kaynağın önemi yoktur.
Bilmeliyiz ki; seçilecek Cumhurbaşkanı vaatlerini bu anlayışla yönetilen kamu kuruluşları aracılığı ile gerçekleştirecektir. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin nesnel gerçeklerini kabul ederek, ekonomiye itibar kazandırmak için yeni bir programla Türk Lirasını güçlü para haline getirmemiz gerek. İlhan Kesici bu amaçla 1-2 yıllık acil eylem planına ihtiyaç olduğunun altını çizerek ekonomi bürokrasisini değiştirmenin gereğinden söz ediyor ve ekliyor; “Ekonomik Programın başarısı için, ek olarak acilen 40 Milyar dolar civarında dış finansman bulmamız gerek”. Kısaca siyasal partilerin vaatlerini yerine getirmeleri öyle kolay iş değil. Adayların ve mensubu oldukları siyasal partilerin unutmaması gereken önemli bir sözü hatırlatmakta fayda var: “Beklentileri yüksek tutarsanız düş kırıklığı büyük olur”.
İkinci bir nokta ise; kafa kafaya bir seçim olacağı artık çok açık. Adayların 24 Haziran sonrasını da düşünerek hareket etmeleri gerek. Hem kamu, hem özel sektör hem de hane halkı olarak sürdürülemez bir borçlanmanın içindeyiz. Türkiye’nin yönetiminden kaynaklanan bir dış borçluluk ve dış finansman ihtiyacı sorununu aşmak için hepimiz bir maliyet ödeyeceğiz. Bu kritik sürecin üstesinden gelmek, ancak birbirimize olan düşmanca duygularımızı terk ederek, birbirimize güvenerek mümkün. Bu nedenle kalan sürede adayların bu bilinçle hareket etmeleri ve toplumu daha fazla kutuplaştırmadan, insanlarımızı barışmasını sağlayacak yeni bir liderlik anlayışını ortaya koymaları gerekiyor. Bunu yapmadıktan sonra; kim kazanırsa kazansın, Türkiye’nin sorunlarını çözmesini beklemek hayalden öte bir şey değil.
Tuygan ÇALIKOĞLU
tuygan@hotmail.com www.tuygancalikoglu.com.tr
Kaynak: 01.03.2018 tarihli Sözcü Gazetesi, İlhan Kesici ‘nin açıklaması
03.06.2018’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çanakkale STK ile yaptığı toplantı konuşması