Yeniden seçim sürecine girdik ve önümüzdeki iki yıl içinde üç seçim yaşayacağız. Türkiye son üç yılda tam beş kez sandığa gitti. Bu süreçte bir Yerel Seçim, iki Genel Seçim, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Anayasa referandumu yapıldı. Seçmen bu süreçte hem yönetici kadroları seçti, hem de ülke geleceğini temelden değiştirecek tercihlerde bulundu. Seçmenin tercihlerini hangi beklentilerle yaptığını, kaygılarını, itici gücün dürtülerini anlamak üzere yapılan Temmuz 2017 tarihli ve referans olarak kullanabileceğimiz önemli bir saha çalışması var. New York Üniversitesi’nden Afife Yasemin Yılmaz’ın, Konda Araştırma ve Danışmanlık ile birlikte gerçekleştirdiği “Kestirimsel Analiz”e ( Predictive Analysis) dayanan ve “Karar Ağaçları” (Decision Trees) yöntemiyle yapılan bu çok özel araştırma ile farklı seçmen kitlelerinin Türkiye tahayyüllerini, zihinsel haritalarını anlayabiliyoruz. Siyasal aktörlerin yanında, ülke sorunlarına kafa yoran ve çözüm arayan herkes bu çalışmadan çok yararlanabilir. İktidar olmanın yolu bu çalışmayı doğru okumaktan geçiyor. Bu nedenle siyasal partiler seçmen gerçeğini “yeniden düşünmeye” başlamalı ve iktidar için derhal “kazanan strateji”lerini geliştirmeli.
Araştırma sonuçlarını ayrıntılı analiz edelim;
AK PARTİ SEÇMENİ: Ak Parti’nin hiç var olmadığı kesim, baş örtüsüz, bekar erkek ve kendini hayat tarzı açısından modern olarak tanımlayan kesim. Ak Parti’nin bu kesimde oy oranı yüzde 9. Başörtülüler ve kriz beklemeyenler arasında ise Ak Parti yüzde 60 oya sahip.
CHP SEÇMENİ: Başını örtmeyenler arasında CHP yüzde 44 ile Türkiye genelindeki oy oranının çok üzerine çıkıyor. Aleviler arasında oy oranı ise yüzde 80’e ulaşıyor. CHP kendini modern olarak tarif edenlerin arasında yüzde 20 oya sahipken, kendini geleneksel ya da muhafazakar olarak tarif edenler arasında neredeyse yok. Oyu sadece yüzde 5.
MHP SEÇMENİ: MHP Türkler’in oy verdiği bir parti olmaktan çok, Kürt/ Arap ve Zaza’ların kesinlikle oy vermediği bir parti. Ak Parti, CHP ve HDP’nin sahip olduğu, yüzde 70’ lere ulaşan baskın seçmen grubu MHP’de yok. Erkekler arsında yüzde 25, kadınlar arasında yüzde 14 oy oranına sahip. Aleviler arasındaki oyu ise yüzde 5.
HDP SEÇMENİ: Kürt/ Zaza grubunun yüzde 40’ını oluşturuyor. Kendini inançsız tarif eden Kürtler ve Araplar arasında oyu yüzde 10 oranında. Kriz bekleyenler arasında HDP yüzde 55 desteğe sahip. Son dakikada karar veren, liderci ve partisiz seçmenler arsında oyu yüzde 25. HDP’nin kişilere bağlı olmayan bir kadro hareketi olduğu söyleminin seçmende karşılık bulduğu anlaşılıyor.
Genel olarak araştırmadan siyasal partilerin belirli kimlikler ve aidiyetler üzerinden seçmene ulaştıklarını anlıyoruz. Partilerden birinin güçlü olduğu grupta diğerleri varlık gösterememekte. MHP hariç diğer partilerin “niş seçmen” olarak tanımlanan, dayandıkları özel bir seçmen kitlesi var. Bunlar Ak Parti için başörtü ve türbanlılar, CHP için Aleviler, başörtüsüzler, kendini hayat tarzı olarak modern olarak tarif edenler, HDP için ise Kürtler. MHP’nin ise kendisine ait bir seçmen kitlesi görülmüyor.
CHP’nin oy potansiyeline ve tabanına bakarsak, yüzde 25’lik oy oranına sıkıştığını ve büyümesinin mevcut seçmen tabanını genişletmeden mümkün olamayacağını görüyoruz. Ancak CHP son seçimlerde reklam filmleriyle yaptığı gibi, “başörtüsü ya da türban açılımlarıyla” ya da popüler sağ siyasetçilerden birkaçını transfer ederek Ak Parti’nin hegomonik olduğu muhafazakar gruptan oy almayı beklememeli. Dahası, Alevilerin neredeyse tamamının desteğini alırken, Sünni ve diğer gruplardan ciddi oranda oy alabileceğini düşünmek rasyonel değil. Özetle, CHP’nin oy aldığı kesimlerin toplum içindeki ağırlığı belli ve o kesimlerin neredeyse tamamının oyunu zaten alıyor. Bu nedenle CHP’nin Kürtlerden ve hayat tarzını muhafazakar olarak tanımlayanlardan oy almasını beklemek gerçekçi değil. MHP’nin işi zor; Meral Akşener ve arkadaşlarının başlattığı muhalefet hareketi ile başlayan kriz, tırmanarak bölünmeyi getirdi. MHP liderinin muhalif politika üretememesi, dahası Ak Parti’ye verdiği destekle belirginleşen yeni siyaset anlayışı ve partinin “niş” seçmeninin olmayışı yaşadığı krizi derinleştiriyor. Araştırma MHP’nin oylarının azalma eğiliminde olduğunu gösteriyor. HDP’ye gelince; dayandığı Kürt seçmen potansiyeline bakıldığında, 7 Haziran 2015 seçimlerinde aldığı oyun tavan oyu olmadığı ve partinin henüz maksimum oy potansiyeline ulaşmadığı anlaşılıyor. Ak Parti, daha doğrusu Genel Başkan Erdoğan radikal bir değişim sürecine girmiş durumda, hedef yeni seçmen kitlesine ulaşabilmek. Kamuoyu araştırmalarına göre pozisyon değiştiriyor, risk alıyor, FETÖ ile mücadele kapsamında ayıklama yapıyor ve en önemlisi gerek söylemlerinde, gerekse eylemlerinde Mustafa Kemal Atatürk’e bugüne dek görülmedik ölçüde yer vererek, kendisine hiç ilgi göstermeyen kesimlere de mesaj veriyor. Yaptığı oy artışını sağlayacak “değişim mühendisliği”.
Bu durumda iktidar nasıl değişebilir? Değişim tümüyle muhalefet partilerinin benimsedikleri siyasal parametreleri terk etmelerine bağlı. Çünkü siyaset bugünkü kimlikler ve kutuplaşmalar üzerinden yürüdüğü sürece seçmen tercihlerinde radikal değişiklikler beklemek zor. Diğer taraftan AK Parti seçmeni büyük ölçüde liderine oy verme eğiliminde olduğundan, Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsı üzerine kurulacak stratejinin kazanma olasılığı yok. Meral Akşener’in İYİ Partisi’nin ise niş seçmeni yok, eklektik yapısı ile bütün partiden 3-5 puan oy almayı hedefliyor. Herkesten, her kesimden oy beklemenin doğru bir strateji olup olmadığını birlikte göreceğiz. Ancak, var olan muhalefet partilerinin seçmen nezdindeki yerleri göz önüne alındığında, İYİ Parti’nin her seçmenden oy alabilme potansiyeli yüksek. Bu arada CHP’nin Akşener’i tehdit olarak görmemesi hata. Atatürk’ü referans alan bir başka parti daha geldi siyaset meydanına. HDP dışında tüm partiler bu seçimde Atatürk’e dayalı bir strateji izleyecekler gibi görünüyor. Bu arada pazarlama yönetiminde “yeni” kavramının önemi büyüktür, bünyesinde ciddi bir çekim yatama potansiyeli vardır. Dahası, Akşener sağ kanatta yer alan, ancak yüzü Batı’ya dönük bir siyasetçi, Atatürk’çü olduğunu söylüyor ve bir kadın.
Sonuç olarak Türkiye’nin siyaseti kimliklere ve partilere büyük ölçüde konsolide olduğundan, iktidarın el değiştirmesi ancak siyasetin yeni parametresi “yüzde 50+1” ile mümkün. Erdoğan 1. Turda kazanamaz ve seçim 2. Tura kalırsa işi çok zor. Zaten iktidar değişikliği olursa, sistemsel (yüzde 50+1) ve ekonomik nedenlerle olacak. Her ne kadar Erdoğan, ısrarla, seçimler 2019’da yapılacak dese de, makroekonomik göstergeler her geçen günün Erdoğan’ın aleyhine olduğunu gösteriyor ve kuşkusuz o da bunun farkında.
Tuygan ÇALIKOĞLU
tuygan@hotmail.com www.tuygancalikoglu.com.tr
Kaynak: www.konda.com.tr