thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Yeni Bir “Yaşam Hakkı” Sorunu
Tarih: 31-07-2022 09:09:00 Güncelleme: 31-07-2022 09:09:00


Türkiye, Cumhurbaşkanı Kararı ile Mart 2021’de, İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali için açılan davayı da Danıştay bu hafta reddetti. Siyasete bağımlı bir hukuk sisteminde, tersine bir karar zaten mümkün değildi. Bundan sonra karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz edilebilse bile, sonucun değişeceğini beklemek gerçekçi değil.

 

İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi ile ilgili bir mücadeleyi amaçlıyor. Avrupa Konseyi Sözleşmesi Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı ve ilk imzalayan ülke de Türkiye oldu. Bu sözleşmeye dayanarak 2012 yılında “Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin engellenmesine dair” kanun çıkarıldı.

 

İstanbul Sözleşmesi’nin amacı dört maddede özetlenebilir;

1.           Kadınları her türlü şiddetten korumak, aile içi şiddetle mücadele etmek, şiddeti önlemek ve şiddeti kovuşturmak

2.           Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kalkmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirerek, gerçek anlamda kadın erkek eşitliğini teşvik etmek

3.           Şiddet mağdurlarını korumak ve desteklemek

4.           Şiddetle mücadelede tüm kurum ve kuruluşlar arasında iş birliği sağlamak amacıyla koordinasyon kurmak

 

Türkiye’de 2021 yılında 413 kadın öldürüldü, 2022’nin ilk dört ayında hayatını kaybeden kadın sayısı 113 oldu. Durum bu kadar vahimken İstanbul sözleşmesine yönelik itirazlar neden yapılıyor? İki temel nedeni var; birincisi kadının beyanı esas alınarak, erkekler için verilen evden uzaklaştırma kararının aileleri parçaladığı iddiası. İkincisi ise; toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen 3. ve 4. Maddelerin eşcinsel birliktelikleri yasal teminat altına aldığı ve bu durumun toplum yapısını bozduğu iddiası.

 

Danıştay İstanbul Sözleşmesi’nin feshi ile ilgili Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptalinin gerekçesinde, uluslararası antlaşmalardan çekilme konularının cumhurbaşkanının yetkisinde olduğunu belirtildi. Karar 2 üyenin karşı oyuna karşı, 3 üyenin oy çokluğu ile alındı. Karşı oy veren Danıştay üyeleri İbrahim Topuz ve Ahmet Saraç gerekçe olarak, İstanbul Sözleşmesi’nin “uluslararası sözleşme” olduğunun şüphe getirmez olduğunu belittiler. Ancak Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın TBMM’ye gönderilerek bir kanunla “uygun bulunması” veya sözleşmeye katılmanın uygun bulunduğu kanunun “yürürlükten kaldırılması” gerektiğine işaret ettiler. Bu usulün izlenmediğinin altını çizerek, uluslararası bu sözleşmenin sadece yürütme organını tarafından feshedilemeyeceği vurguladılar.

 

Danıştay’ın kararı ne anlama geliyor? Türkiye’nin, TBMM’nin kabul ettiği bir yasayla yürürlüğe giren bir uluslararası antlaşmadan, Cumhurbaşkanı’nın tek yanlı kararıyla, üstelik TBMM’nin iradesini hiçe sayarak çekilebileceği. Anayasa’nın 90. Maddesinin; Cumhurbaşkanı’nın uluslararası antlaşmaları onaylamasını, TBMM’nin bir kanunla uygun bulmasına bağladığını unutmayalım.

 

Türkiye’nin önde gelen hukukçularından, çeşitli ülkelerde büyükelçilik ve AİHM’de yargıçlık yapmış, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Eş sözcüsü Rıza Türmen’in konuya yaklaşımına bakalım. Türmenbu sözleşmeden çekilmenin, Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile düzenlenemeyeceğini söylüyor. Karşı oy veren yargıçların gerekçelerinde de belirtildiği gibi; ortada bir yasa olduğuna göre, bu konu Cumhurbaşkanı’nın yürütme yetkisi dışında kalır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı kararnamesi de konu olmaz. Yine Anayasa’nın 104. Maddesi gereğince temel haklar, kişi haklarına ilişkin konular Cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenemez.  Kadınların şiddete karşı korunması temel bir insan hakkı olduğundan, bu hak kararname ile düzenlenemez. Dahası, Anayasa’nın 13. Maddesine göre temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir. İstanbul Sözleşmesi bu bağlamda değerlendirildiğinde; kadınlar, şiddetten korumaya karşı uluslararası bir koruma gücünü kaybediyorlar. Dolayısıyla sonuçları bakımından temel bir insanlık hakkına sınırlama getirilmiş oluyor.

 

Rıza Türmen, Danıştay’ın iptal kararı ile AYM ve AHİM’e bireysel başvuru yapılabilirliğini ve sözleşmeden çekilmenin bir insan hakkı ihlali olup olmadığını sorguluyor. Türmen’e göre, başvuru sahibi kişi (ya da kişiler) şiddet mağduru ise başvuru yapabilirler. Bu durumda davanın en önemli yanı, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin, başvuru sahiplerinin yaşama hakkına ve kötü muamele yasağına müdahale olup olmaması.

 

Sorun bu sözleşmenin feshedilmesiyle kadınların bu uluslararası korumadan yoksun bırakılması. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin boyutlarını artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı bakımından bir müdahale niteliğinde.

Türkiye gibi kadına şiddetin böylesine yaygın olduğu bir ülkede, İstanbul Sözleşmesi'nin getirdiği korumadan vazgeçilmesi yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı, bakımından bir müdahale ve şiddet gören kadınlar ya da LGBTİ+’lar, korumanın kaldırılmasından etkilenen mağdur sıfatına sahipler. Bugün dünyanın dört bir yanında insanlar; kimi sevdikleri, ne giydikleri ve aslında kim olduklarıyla bağlantılı olarak saldırıya uğruyorlar. LGBTİ+ hakları insan hakları olarak kabul ediliyor. Cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelimi ne olursa olsun, herkesin eşit haklara sahip olması evrensel hukukun gereği.

 

Kadın ve Demokrasi Deneği (KADEM) kamuoyunda tartışmaların yaşandığı 2020 yılında, İstanbul Sözleşmesi’ne verdiği desteği açıklayarak” Bu sözleşmenin eşcinsel yönelimleri meşrulaştırmasına sebep olduğunu iddia etmek en hafif tabirle kötü niyetliliktir” dedi.

 

Ak Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Canan Kalsın’ın,2020 yılında sözleşmeden çekilme kararına karşı verdiği tepkiye bakalım. Kalsın, tepkisini şu sözlerle açıkladı; “İstanbul Sözleşmesi İstanbul’da hazırlandı. Aile içinde yaşanan eşler arası şiddet, yaşlıya ve çocuğa karşı işlenen şiddeti de kapsayacak şekilde düzenlendi. 2011’de kabul edilen bu sözleşmeden 9 yıl sonra çıkmak niye?” Bu açıklamadan sonra Ak Parti, Canan Kalsın’ı TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığı görevinden aldı.

 

KONDA’nın tartışmaların yapıldığı 2020 yılındaki saha araştırmasına göre; İstanbul Sözleşmesi’ni, üç kişiden ancak biri biliyor. Ankete katılanların yüzde 84’ü İstanbul Sözleşmesi’nde kalınması, yüzde 16’sı ise çıkılması gerektiğini belirtirken, yüzde 62’si İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğunu bilmediğini ifade ediyor. Toplumsal cinsiyet fark etmeksizin, eğitim oranı artıkça, sözleşmeyle ilgili bilgi de artıyor. Ev içi şiddete odaklanan sözleşmenin bilinirlik oranı ev kadınlarında çok düşük.

 

Hükümetin, Danıştay savunmasında, sözleşmeyi feshetme gerekçesini açıklamadığını görüyoruz. Sadece iç hukukta, şiddetle ilgili mücadele konusunda yeterli düzenlemelerin olduğu vurgusu yapılıyor. Ancak eski bir AHİM yargıcı olarak Rıza Türmen’e göre; AYM ya da AHİM’e verilecek savunmada bunların yeterli olması mümkün değil. Bu durumda Hükümet ne diyecek? “Sözleşmede cinsel yönelim sözcükleri var, o yüzden çekildim” mi diyecek? “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kavramı Türk aile yapısına uymuyor” mu diyecek?”Türkmen bu gerekçeleri okuyan AİHM yargıçlarının yüzünde belirecek ifadeye dikkat çekiyor ve ekliyor; “Gülümsemelerini şimdiden görür gibiyim”

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf devletler, yetki alanlarındaki insanlarının tümünün yaşam haklarını korumakla yükümlüdür. Bu pozitif bir yükümlülüktür. Sadece kadınlara karşı korumayı değil, herkesin yaşam hakkını kapsar. Bu amaçla devletler, caydırıcı bir yasal ve idari yapıya sahip olmak zorundadırlar. Hem önleyici olmaları hem de cezalandırıcı olmaları böylelikle mümkündür.

 

İstanbul Sözleşmesi bir yasal çerçeve niteliğindeydi. Ancak Türkiye, Ak Parti iktidarının 2011 yılında imzaladığı sözleşmeden,2021 yılında çekilerek büyük bir boşluk yarattı. İşin ilginç tarafı, bu çekilme kararını aynı iktidar aldı. Neden aldı? Ne değişti de sözleşmeden çekildi? Anlamak mümkün değil. Danıştay da bunu, 2 üyeye karşı 3 oyla doğru buldu. Şimdi ortaya çıkan bir “yaşam hakkı” sorunu var. Dolayısıyla, Danıştay kararı kesinleştikten sonra, mağdurların AYM ya da AİHM’e başvuru yapmasının yolu açılmış olacak.

 

Tuygan Çalıkoğlu



Bu yazı 19285 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI