thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Farklılıklar Zenginliğimiz Mi?
Tarih: 03-03-2019 09:42:00 Güncelleme: 03-03-2019 09:42:00


Kepez Belediyesi, geçtiğimiz yıl Avrupa Konseyi’nin “Kültürlerarası Şehirler “ programına Türkiye’den üyelik hakkı elde eden ikinci belediyemiz. Bu program, şehirlerin politikalarını kültürlerarası bakışla değerlendirmeyi amaçlıyor ve kültürlerarası strateji geliştirmeleri konusunda kapsamlı şekilde yardımcı olmak için çalışıyor. Kepez Belediyesi bu hafta Avrupa Konseyi temsilcisi Francesca Lionetti ile Raportörü Dr. Nihal Eminoğlu’nu konuk etti. Başkan Dr. Ömer Faruk Mutan yaptığı konuşmada, Kepez Belediyesi’nin gerçekleştirdikleri kampanyadan örnekler verdi, farklılıklara saygılı olarak birlikte yaşamanın önemini vurguladı ve “Kepez, Çanakkale iline yerleşen yaklaşık 10 bin göçmenin yüzde 25’ine ev sahipliği yapan bir beldedir ve biz farklılıkları zenginliğimiz olarak görüyoruz.” dedi. Lionetti ve Eminoğlu Siyasal Partiler, STK’lar, dernekler ve ÇOMÜ’den gelen katılımcılara ayrımcılığın önlenmesi, farklılıklarla bir arada barış içinde yaşama, mülteciler ve sosyal uyum, yabancı düşmanlığı ile mücadele ile ilgili çalışmalarını anlattılar ve soruları cevapladılar.

 

Farklılıklarımızın zenginlik olduğunu söylüyoruz, ancak bu düşüncenin toplumun genelinde paylaşıldığını söylemek zor. Zaten bu nedenle ilkokuldan başlayarak topluma bunu öğretmeye çalışıyoruz. Siyasiler de zaman zaman, en azından söylemlerinde, bu görüşü dile getiriyorlar. Ancak farklı olan grup ya da kişilere karşı toplum olarak ön yargılarımız fazlasıyla var, zihnimizdeki bu ayrımcılık bizi kuşatmış durumda ve toplum olarak birbirimize güvensizliğimizin ve sevgisizliğimizin temelini oluşturuyor.

 

Günümüzde hepimizin kendine göre bir yaşam tarzı var, düşüncesi, inancı ve tercihleri var. Homojen, tek tip bir toplum yapısı geçen yüzyılda kaldı. Herkesin bu gerçeği kabul etmesi gerek. Birbirimizi sevmemiz, barış içinde yaşamamız, farklılıklara saygı göstermekle mümkün. Üstelik bu konuda çaba göstermek demokrasinin gereğidir. Farklılıklara özgürlükler çerçevesinde saygı duymak zorundayız. Bunu yapabilmek yeni bir bakış açısı geliştirmemize bağlı. Ancak, farklılıkları bir gerilim unsuru olarak gören, bu nedenle de kendisi gibi olmayana tepki gösteren, dışlayan, hatta yok etmek isteyen insan sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Bu insanlar farklılıkları “kültürel zenginlik” olarak ele almıyor, bir “ilerleme aracı” olarak görmüyorlar. Oysa toplum benzerlikleri ve farklılıklarıyla bir bütündür. O toplumun parçası olan bireylerin, kendi tercihleriyle yaşamaları temel hak ve özgürlükler alanına girer. Bu hakka saygılı olmayan insanlardan oluşan bir toplumda dayanışma olamaz, birlik ve beraberlik ruhundan söz edilemez. Dolayısıyla böyle bir toplumun güçlükler karşısında ortak bir direnç göstermesi de beklenilemez.

Bilgi işlem teknolojileri yaşamımızı radikal biçimde değiştirdi. Bilgiye ulaşmanın sınırı yok, üstelik hem çok kolay hem de çok ucuz. İletişimin yanında ulaşım da göreli olarak ucuzladı. Dünyanın hemen her yerinde çeşitli kültürler, farklı ırk ve etnik kökenden gelen insanlar, farklı din ve mezhepler, farklı diller bir arada barış içinde yaşamayı öğrenmek zorundalar. Ülkeler çağımızda ekonomik ve toplumsal birliklere yöneliyor. Dünya barışı ve zenginlik, farklılıklara sahip insanların bir arada ve birbirlerini anlayarak yaşamalarını zorunlu kılıyor. İnsanların kendilerinden çok farklı insanlarla bir arada yaşaması için uzlaşma kültürünü benimsemeleri şart.  Sorunsuz birlikteliğin önündeki en büyük engel “önyargılar” ve “ayrımcılık”. Ana babalar, akrabalar ve diğer yetişkinlerin yaklaşımları bu olumsuz duygu ve düşüncelerin oluşumunda çok önemli. İnsanları ırk, din, etnik köken, cinsiyet ve dış görünüşüne göre gruplara ayırmamız, kendimize benzemeyeni sevmememiz, dışlamamız, hatta nefret etmemizde bize öğretilenlerin rolü büyük. Yetişkinler bilinçli ya da bilinçsizce kalıplaşmış düşüncelerini çocuklara aktarıyorlar. Yetişkinlerin farklılıklara yaklaşımı çok önemli. Çünkü çocuklar onları örnek alıyorlar, onlara benzemeye çalışıyorlar. Kitle iletişim araçlarının da etkileri büyük. TV programları, diziler, filmler sürekli olarak kitleleri yönlendiriyor, manipüle ediyor. Belli ırklara, dinlere, mezheplere, coğrafi bölgelere karşı ön yargılara yol açabilen programlarla, bazı toplumların tembel, şiddet yanlısı gibi özelliklere sahip olduklarını dair oluşturulan ön yargılar, çocukların olumsuz tutum geliştirmelerine yol açıyor.

 

Uzmanlar çocukların daha bir yaşında farklılıkları fark ettiklerini söylüyorlar. İki yaşından itibaren farklılıklar hakkında konuştukları ve soru sormaya başladıklarını, üç yaşında ön yargılarını oluşturduklarını, insanların ten rengi, toplumsal cinsiyet, fiziksel engellilik, dil gibi özelliklerinden rahatsızlık duyduklarını, dört yaşında farklılıkların nedenler üzerinde kendi görüşlerini oluşturduklarını ve beş yaşında zihinlerinin sorularla dolu olduğu ifade ediyorlar. Çocukların bu dönemde farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük göstermelerini doğru görmeye daha yatkın oldukları da bir gerçek. Bu nedenle çocukları, çevresinde gelişen ayrımcı tutumlardan uzak tutmak, farklı kültürlere, grup ve bireylere hoşgörüyle yaklaşmalarını sağlamak gerekiyor. Bu ise birlikte yaşama becerisini geliştirecekleri bir eğitimle mümkün.

 

Farklılıklarımızın zenginlik olduğunu anlamak bir bilinçtir. Bu bilinci geliştirmek, farklı geçmişlerden gelen insanlarla empatik iletişim kurmakla mümkün.  Hepimiz kültürümüzün, inançlarımızın bizi ve çocuklarımızla kurduğumuz ilişkileri nasıl etkilediğini düşünmek, yanlış bilgileri, klişeleri ve önyargıları sorgulamak zorundayız. Bu sorunları dile getiren tartışmalardan uzak kalmamalıyız. Cesaret ve özgüvenle değişiklik yaratabileceğimizi çocuklarımıza göstermeliyiz.

 

Her geçen gün sürdürülebilir olmaktan uzaklaşan küresel ekonomik sistem, yarattığı sorunlarla Avrupa ve ABD’de yabancı düşmanlığını, İslam karşıtlığını ve göçmenleri hedef alan siyasetin destekçilerini dramatik biçimde artırıyor. Yeni bir çağa girdik, mevcut politikalarla ülkelerin ayakta kalmaları mümkün değil. Her ülke bu nedenle daha milliyetçi söylemlere yöneliyor, ayrımcılığı artırıyor. Ancak küresel üretim ve pazarlama zinciri karşılıklı bağımlılığı yaratmış durumda ve yaşanacak bir kırılmanın dünyayı nasıl bir kaosa sokacağı da göz ardı edilmemeli. Bütün ülkeler yeni bir siyaseti ve yeni bir liderlik anlayışını geliştirmek ve yaşama geçirmek zorunda.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU

tuygan@hotmail.com      www.tuygancalikoglu.com.tr



Bu yazı 12908 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI