www.ibrshop.com
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Hayatı Nasıl Yaşamalıyız?
Tarih: 25-12-2022 08:31:00 Güncelleme: 25-12-2022 08:31:00


2022 yılı itibarıyla ortalama yaşam süresi; erkeklerde 76, kadınlarda ise 81 yıl olarak tahmin ediliyor. Bu süre içinde yaşanan hem fiziksel hem de zihinsel sıkıntılar çok fazla. Dolayısıyla yaşamak zor, hem de çok zor bir iş. İnsanlık, tarih boyunca kafasını bu konuya yoruyor ve varoluş sorununu çözmeye çalışıyor. Günümüzde bu sorun daha da büyüdü. Dünyanın içine girdiği kaos, bu kaosun gelecek tahayyüllerini yok etmesi, insanı tarihte görülmedik biçimde bir tıkanma noktasına getirdi. Herkes kaostan bir çıkış arıyor. İntiharlar, boşanmalar, güvensizlikler, gerilimler, belirsizlikler, çatışmalar, isyanlar her geçen gün dramatik biçimde artıyor.  

 

Bu gelişmeleri dikkate alarak; bugünkü yazımda,2300 yıllık bir geçmişe sahip Stoa felsefesine yer vermek istiyorum. Stoacılık; çözümü, insanın doğaya uygun yaşamasında gören bir felsefe. Burada “doğa” kavramından kastedilen, evrensel/ kozmik bir doğa. Evrensel yasalar gereğince evrende her şeyin birbiri ile bağlantısı var. Tesadüf diye bir olay yok. Her şeyin bir nedeni var. Stoacılar, doğayı ulvi ve en yüce değer olarak kabul ederler. Kendi kendine yeten, doğadaki her şeyi düzene sokan “yaratıcı akıl” dan söz ederler. Bu ifadelere bakarsak, doğanın Tanrı kavramına denk geldiğini görürüz. Bu felsefenin temel ilkesinin doğaya uygun yaşamak olmasının temelinde bu “kabul” vardır.

 

İnsanın diğer canlılardan farklı tarafı, sahip olduğu aklı. Aklını kullanmak zorunda insan. Doğaya uygun yaşamak, akla uygun yaşamak anlamına geliyor. İnsan erdemli olmalı ve erdemli bir hayat sürmeli. Erdem, tek iyi kavram ve stoa felsefenin özünü oluşturuyor. Temelinde; bilgelik, ölçülülük, dürüstlük ve cesaret var. İnsanın “erdemli kişi” olabilmesi, bu özellikleri bünyesinde taşımasına bağlı.

 

Stoacılık, kayıtsız kalmanın önemini işaret eder. Kedini kaptırmamak, önemsememek üzerine odaklanır. Özellikle acı karşısında kayıtsız kalmak önemli. İyimserliğin bir sınırı olduğunu söyler ve aşırıya kaçan iyimserliği reddeder. Hatta insandan kötümser düşünceye yer vermesi ister. Bu amaçla “negatif görselleştirme” adı verilen bir teknik kullanılır. Stoacı Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un bu tekniği her sabah uyguladığını biliyoruz.  Bu teknik, her şeyin ters gitmesi halini düşünmek demek. Aurelius, eğer bu negatif olasılıklar gerçekleşirse, isyan etmeden, aklını kaybetmeden yaşam hedefi olan “erdem” ve “iyiliğe” devam edip edemeyeceğini test ediyor. Kendini bu olasılıklara hazırlıyor. İnsanın, her türlü felaketlerin başına gelebileceğini düşünmesi çok değerli bir çaba.Çünkü yaşam her zaman bizim istediğimiz doğrultuda ilerlemiyor. Aurelius; her şeyin, var olanların ve olacakların ne denli çabuk yitip gittiğini sık sık düşünmeyi tavsiye eder. Stoacı ünlü bir düşünür Seneca da sıkıntıları için kendisinden yardım isteyen insanlara benzer bir yol gösterir. Sahip olduklarını kaybetmeye dair kaygıları olan insanlara, olabilecek “en kötü senaryoyu hayal etmeleri” ve buna “kendilerini inandırmaları” tavsiyesinde bulunur. Amaç, kişiyi en kötü senaryoya hazırlamak. Çünkü felaket senaryosu gerçekleşirse, kişinin tahammül yetisi devreye giriyor. Böylece kişi, bu kötü olayı en az hasarla atlatabiliyor.

Stoacı felsefede “kontrol ikilemi” diye bir kavram var. Bazı olayları biz kontrol edebiliriz, bazı olayları ise kontrol etmemiz mümkün değil. İşte bu nedenle, neyi kontrol edebileceğini ya da neyi kontrol edemeyeceğini bilmek zorundayız. Kontrol edemediğimiz olaylardan kaygılanmamız anlamsız. Çünkü yapabileceğimiz bir şey yok. Kontrol ettiğimiz olaylardan kaygılanmak da anlamsız. Çünkü kontrol bizde. Dolayısıyla yapmamız gereken, duygularımızı kontrol etmeye çalışmak olmalı. Bunlar özelikle negatif duygularımız. İstenmeyen duygular, uzak kalmamız gereken duygular. Nedir bu duygular? Başta öfke, korku ve kıskançlık. Stoacılık insanın bu duygulardan uzaklaşması gerektiğini söyler. Çünkü bu negatif duygular aklı örter. Tabi ki refleks olarak çıkan bu duyguları tümüyle yok etmek mümkün değil, ancak kontrol edebiliriz. Dolayısıyla bu negatif duyguların aklın önüne geçmesine izin vermememiz gerekir. Zihnin doğru çalışması, sakin ve esnek olmasına bağlı. Aşk, sevgi ve mutluluk gibi pozitif duygulara gelince, bu duygular negatif duygular kadar olmasa da bir noktadan sonra, insanın aklını kullanmasını engelleyebiliyor. Özellikle bu duyguların, ihtiras veya tutkuya dönüşmesi halinde kaçınmak şart. Çünkü iyi de olsa,“duygu yoğunluğu” aklı örtüyor.

 

Bir de insanın kontrol edemediği alanlar var. “Kader” kavramı bunlardan biri. İnançlı insan kendisine acı veren bir olayı, kaderi olarak görür. Yaşamın bir sınav olduğuna inandığından, kaderine boyun eğer. Dahası, bu testi geçtiğinde, ahirette bunun bir ödülü olacağı inanır.  Marcus Aurelius “Başına ne gelirse gelsin, zamanın başından beri “olmayı” bekliyordu. Yaradılışın ve yapacakların, kaderinin bir parçası” der. Doğaya uygun yaşamak için doğaya teslimiyet şart. Aksi takdirde başa gelen felaketleri kabullenmek mümkün olmaz. İsyan ve inkâr kaçınılmaz hale gelir. Bunlar da aklı örten nitelikte duygu durumudur. Var olan her şey bir gün yok olacaktır. Yapmamız gereken, korkuya kapılmadan, bağırıp çağırmadan, Tanrı’ya isyan etmeden elden geleni yapmaktır. Çünkü bizler ölümsüz bir varlık değil, küçücük bir insanız. Sona ermesi için “vakit geldiğinde” sona erecek bir insanız.

 

Günümüzde stoacı felsefenin psikoloji ve psikiyatriye etkileri büyük. “Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi” en önemli uygulama alanlarından biri. İnsanın ruh sağlığını olumsuz etkileyen şeylerin nedeni kötü çevre koşulları değil. Kendisini duygusal ve davranışsal olarak işlevsiz hale getirmesi ve akılcı olmayan bir biçimde davranması. Bu terapi; sigarayı bırakma, kilo alma ya da zayıflama ve bazı durumlar ya da nesnelerden duyulan mantıksız ya da aşırı korkuların tedavilerinde etkili.  Bu terapiyi geliştiren Alberth Elis’in çıkış noktası, Stoacı Epiktetos’un ünlü sözü; “İnsanın hüsranı; başına gelenlerden değil, başına gelenleri yorumlayışından kaynaklanır” Elis, bu sözden yola çıkarak, ben insanların başına gelenleri değiştiremem, ancak onların bu olayları yorumlayışlarını değiştirebilirim” der. İnsanın “akılcı olamayan” inançlarına atıfta bulunur. Kaygılı insanların, geçmişte yaşadığı olayların tekrar edeceği inancı ile “genelleme” yaptıklarını söyler. Bir başka akılcı olmayan inancın “abartmak” olduğunu söyler. İnsan, abartarakbir felaket senaryosu geliştirebilir.

 

Stoacılıkla ilişkili bir başka terapi ise “Legoterapi.”  Bu terapinin kurucusu Psikiyatrist Viktor Frankl, Nazi döneminde “toplama kamplarında” ailesinin tamamını kaybeden bir kişi. Bütün bunların ötesinde, Nazilerin zalimlikleri karşısında tek başına hayatta kalma savaşı verir. Frankl, bu acılarla başa çıkmasının çok dramatik bir hikayesi var. Kurtuluşu sonrasında yazdığı “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabındaki bir cümle çok dikkat çekici; “Bir insandan her şey alabilirsiniz, tek bir şey dışında. Bu, insan özgürlüklerin sonuncusudur. Koşullar ne olura olsun kendi tutumunu belirlemek.” Frankl geliştirdiği bu bilinçle, toplama kampında gördüğü zulme karşı bir öfke, ya da hayata karşı bir isyan duygularını olabildiğince dizginleyebiliyor. Çünkü yapabileceği bir şey yok. Bu olaylar onun kontrolünde değil. Kontrolünün olmadığı durumlarda acılara odaklanmanın hiçbir anlamı yok. Kişi ayakta kalmak için, hayatının merkezine, anlam verdiği bir değeri koymak zorunda. Bunu yaparsa, kişi kendinden uzaklaşıyor ve anlam yüklediği değere kendini adıyor. Kişinin tahammül etme yetisi o zaman artıyor. Anlam; kişinin ürettiği değerlerden, bırakacağı eserler, yaşadığı deneyimlere kadar birçok şey olabilir.

 

İnsanın yaşarken hedefi; kendinden vazgeçmek, isteklerin, tutkuların, ihtirasların kıskacından kurtulmak, daha yüksek bir davaya kendini adamak olmalı. Kontrolü dışında kalan tüm felaketleri kabullenmeyi öğrenmek zorunda. Stoa felsefesi tam 2300 yıldır insanlığa yardımcı oluyor. Köle olarak hayata başlayan ünlü düşünür Epiktetos’tan, Roma İmparatoru Aurelius’a, Toplama Kampı’ndan, Psikoterapi’ ye kadar pek çok insanın hayatına dokunmuş ve onlara hayat vermiş bir felsefe. Ahlakı, felsefenin merkezine koyan bir felsefe. Yapmamız gereken; kutsal doğayı bilmek, tanımak ve onun iradesine boyun eğmek. Hepsi bu kadar.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 13491 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
  • HASTANEDEN KAÇIRILAN BEBEK BULUNDU
    HASTANEDEN KAÇIRILAN BEBEK BULUNDU
VİDEO GALERİ
YUKARI