thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









“Hoşgörü”ye İhtiyaç
Tarih: 22-10-2017 09:14:00 Güncelleme: 22-10-2017 09:14:00


Bireysel hak ve özgürlüklerin hukuk güvencesi altına alındığı demokratik ülkelerde en temel kavramlardan biri “hoşgörü”dür. Sosyal bilimciler hoşgörüyü, toplumun çoğulcu yapılanmasının doğal bir teminatı olarak değerlendirir. Ancak hoşgörünün doğası, kapsamı ve sınırları tartışma konusudur ve bugünkü modern toplumlarda bile hoşgörü üzerine tartışmalar devam etmektedir.

 

Hoşgörü günlük kullanımdaki anlamları olan göz yummanın, anlayışla karşılamanın ötesinde felsefi bir kavramdır. Felsefi hoşgörüde, onaylanmayan bir duruma, bir eyleme, bir şeyin varlığını sürdürmesine ve yapılmasına izin vermeye tahammül etmenin getirdiği “gerilim” vardır. Hoşgörünün alanı, sınırları ve içerdiklerini anlayabilmek de doğru bir analiz gereklidir.

 

“Öteki”ye tahammül edememek olarak tanımlayabileceğimiz “hoşgörüsüzlük”, modern toplumlarda daha çok etnik hoşgörüsüzlük, cinsel hoşgörüsüzlük ve dinsel hoşgörüsüzlük olarak karşımıza çıkmaktadır ve her birisinin kendine özgü nedenleri vardır.

 

Etnik hoşgörüsüzlük genellikle çok ırklı bir toplumda, çoğunluktan fiziksel olarak farklı olanlara yönelik hoşgörüsüzlük anlaşılır. Böyle toplumlarda, ırklar arasında eşitsizlik günlük yaşamda açıkça görülür ve üstelik bu yasalarla desteklenen bir durumdur. Ayrımcılık devletten olmayabilir, çoğunluğun azınlığa karşı gösterdiği hoşgörüsüzlükten de kaynaklanabilir. Bu nokta önemlidir; egemen çoğunluğun azınlığa karşı gösterdiği hoşgörüsüzlük nasıl giderilebilir? Devlet azınlığı koruyan uygulamaları yürürlüğe sokmalı mıdır? Burada iki tür hoşgörüden söz edilmektedir; negatif ve pozitif hoşgörü. Yasalarda herhangi bir azınlığa yönelik ayrımcılık bulunmaması “negatif hoşgörü” anlamına gelir. Böyle bir hoşgörü yeterli midir? Hoşgörüsüzlüğün sonuçlarını giderebilir mi? Ya da azınlık grupların azınlık olmaktan kaynaklanan dezavantajlarını gidermeye yönelik yasal destek anlamına gelen “pozitif hoşgörü” mü sergilenmelidir?

 

Hoşgörüsüzlüğün görüldüğü başka bir alan cinselliktir. Cinselliğin algılanış, yaşanış biçimleri hem aynı toplumda, hem de toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir. Modern toplumlarda, cinsel hoşgörüsüzlüğün en çok yaşandığı grupların başında eşcinseller gelmektedir. Yasalarda eşit sayılabilecek durumlarda bile, heteroseksüellerle eşcinseller arasında gerilim yüksektir ve hoşgörüsüzlüğe hedef olanların şikayetleri görülmektedir. Eşcinseller; toplumun kendilerine cinsel roller dayattığını söyleyerek, bunu reddettiklerini ve kendi yaşamlarında ne yapacaklarına kendilerinin karar vermeleri gerektiğini söylemektedirler.  Ayrıca; feminist hareket içinde yer alan bazı kadınlar da, cinsel kimlikleri nedeniyle bir takım haksızlıklara uğradıklarını belirterek, cinsel hoşgörüsüzlüğe karşı tavır almaktadırlar. Etnik hoşgörüsüzlükte olduğu gibi, cinsel hoşgörüsüzlükte de yasalar koyarak bu durumu engellemek mümkün değildir. John Stuart Mill hoşgörüsüzlüğü “Kimi yerde kamuoyunun zorbalığı, kimi yerde geleneğin zorbalığı olarak ifade eder. Yasal destek olsun ya da olmasın, hoşgörüsüzlüğün en sert şekli toplumsal kınamadır. Yasalarda herhangi bir azınlığa karşı engellemenin olmaması anlamına gelen “negatif hoşgörü”, hoşgörüyü güvence altına almamaktadır. Hoşgörü, negatif hoşgörü anlayışından daha fazlasını gerektirir.

Hoşgörü ihtiyacının belki de en çok ihtiyaç duyulduğu alan dinsel alandır. Susan Mendus “Hoşgörünün tarihi, öncelikle dinsel hoşgörüsüzlük ve zulme karşı mücadelenin tarihidir” der.  Dinsel hoşgörüsüzlük; farklı dinsel inançları, mezhepleri, tarikatları, hiçbir dine ait olmayı kabul etmeyenleri hedef alabilir. Dinsel hoşgörüsüzlüğün nedeni; dinlerin akideleri ve vaaz ettiklerinden ziyade, dinin geliştiği koşullarda bu dini benimseyen toplulukların özelliklerinde, dinin doğasında aranabilir. Tarihte görülen en yaygın dinsel hoşgörüsüzlük, kişilerin ve toplumların, kendileriyle aynı dine mensup olmayanlara sergiledikleri hoşgörüsüzlüktür. Bu tür hoşgörüsüzlüğün temelinde tarihsel süreç içinde yaşanan olayların önemli payı vardır.

 

Dinsel hoşgörüsüzlük bir dinin içindeki mezheplere ve tarikatlara da yönelebilir. Aynı dindeki mezheplerin birbirlerine tahammülsüzlüğü başka bir tür hoşgörüsüzlüktür. Hıristiyanlıkta Katolik- Protestan, İslamiyette  Sünni-Şii çatışması buna örnek olarak verilebilir. 


Görüldüğü gibi, hoşgörü bir kavram olarak fazlasıyla gerilimi içerir. “Kayıtsızlık” ya da “kabul” kavramlarından bu nedenle farklıdır. Hoşgörü anlaşmazlık durumunda ihtiyaç duyulan bir kavramdır. Hoşgörü; yasakları, tabuları kaldıracağı için, her türlü düşünce, inançlar ve değerler daha iyi savunulabilir. Hoşgörü en basit ifadeyle insanlara saygı göstermek demektir. Esas olan bireyin kendisidir, değerler insanla hayat bulur. İnsan olmadan hiçbir inanç, hiçbir değer olamaz. Birey kendi yönünü kendi belirlemelidir; bu nedenle de kınanan bir şeyi yapması ya da yapılmasına izin vermesi, ona kayıtsız kalması kendi bileceği bir iş olmalıdır.

 

İster cemaati öne çıkaran muhafazakar düşünce, isterse toplumu öne çıkaran sosyalist düşünce çeşitlilik olgusuyla ilişkide sorunludur. Çünkü çeşitliliğin kaynağı bireydir ve bireyin kendi yönünü kendisinin belirlemesi söz konusudur.  Muhafazakar düşünce açısından çeşitlilik, geçmişten gelen ve sürdürülen cemaat uyumunu yok edicidir. Sosyalist düşünce  ise çeşitliliği, mutlaka kurulması gereken  toplumsal uyumu engelleyici olarak ele alır. Çeşitliliğin bu şekilde ifade edilmesinin doğal sonucu hoşgörüdür. Çeşitliliğin devamı ise hoşgörüye bağlıdır. Özgürlük, özerklik, adalet eşitlik kavramları hoşgörüyle doğrudan ilişkilidir. Hoşgörü bir erdem, bir değer olarak bu nedenle önemlidir. Bu erdemin günlük yaşama yansıtılması ise bizzat devletin işidir.

 

Günümüzde hoşgörünün bir erdem olarak önemi giderek artmaktadır, ancak yapısından kaynaklanan gerilim sürekli var olacaktır. Hoşgörülenin tedirgin olması kaçınılmazdır. Ahlaki ya da siyasal bakımdan kınandığını bilmek zor bir durumdur. Dahası; varlığını ancak sergilenecek hoşgörü ile sürdürebileceğini bilmek,  tedirgin olma halinin yaratıcısıdır. Hoşgörülen, bu durumu özsaygısını yaralayan, hatta yok eden bir süreç olarak algılayabilir. Onun istediği “kabul edilme” isteğidir ve kendisinin  “kerhen” katlanılan bir unsur olarak görülmesine karşı çıkmaktadır.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU

tuygan@hotmail.com     www.tuygancalikoglu.com.tr  

Kaynak:

Özgürlük Üzerine, John Stuart Mill

Politics and Morality, Susan Mendus



Bu yazı 10021 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI