thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Tuygan Çalıkoğlu


Facebookta Paylaş









Dünya Çıkmazda, Türkiye Geleceğine Karar Verecek
Tarih: 12-02-2023 09:38:00 Güncelleme: 12-02-2023 09:38:00


Oxfam; yoksulluğun önlenmesine yönelik, hak savunuculuğu yapan bir İngiliz yardım kuruluşu. Yayınladığı “Survival of the Richest” (En Zenginlerin Hayatta Kalması) adlı yeni raporunda, küresel ölçekte artan eşitsizliğe dikkat çekiyor. Raporun en çarpıcı yanı; pandeminin başlangıcından bu yana biriken yeni servetin üçte ikisinin, en zengin yüzde 1’lik kesime gittiğini dile getirmesi. Covid sonrasında, eşitsizlik inanılmaz oranda arttı. Servetin yeniden dağıtılması meselesi küresel ölçekte tartışılıyor, Oxfam, zenginlerden yeni vergiler alınması çağrısında bulunuyor.

 

Dünyada 25 yıldır “ilk kez” yaşanan bir gerçek var; aşırı zenginlik ve aşırı yoksulluk aynı anda artıyor. Küresel finans elitlerinin hedefledikleri yenidünya düzenine geçiş, yeni bir finans sitemini tesis etmelerine bağlı. Covid salgını bunun ilk aşamasıydı. Başta FED olmak üzere, MB’larının olumsuz ekonomik etkilerle mücadele etmek için düşürülen faiz oranları ve parasal gevşeme gibi politikaların sonucu, zenginler daha da zenginleştiler. Çünkü mülklerin ve hisse senetlerinin büyük çoğunluğu zenginlerin elinde. Oxfam’ın raporunun verileri çok çarpıcı. Son iki yılda en alttaki yüzde 90’lık dilimde yer alan bir kişinin kazandığı her 1 dolarlık yeni küresel servete karşılık, her milyarder yaklaşık 1,7 milyon dolar kazınmış durumda. Düşünebiliyor musunuz? Yoksul bir kişinin kazandığı her 1 dolara karşılık, zengin bir kişi 1,7 milyon dolar kazanıyor. Böyle bir eşitsizlik, böyle bir adaletsizlik olur mu?

 

Türkiye’de; en zengin 13 milyarderin toplam serveti 38,9 milyar dolara ulaşırken, nüfusun yarısının toplam serveti 38,5 milyar dolar.  Yani 13 kişinin serveti, yaklaşık 40 milyon kişinin toplam servetinden daha fazla. Bir başka veri; Türkiye’deki en zengin yüzde 1’lik kesimin serveti, en alttaki yüzde 90’lık kesimin servetinin 1,4 katı. Eşitsizlik, adaletsizlik had safhada.

 

Rapordan; 2022 yılında milyarderlerin toplam servetinin günde, 2,7 milyar dolar artığını görüyoruz. Pandemi döneminin kazanımları bunlar. Bu süreçte hem milyarderlerin sayısı arttı hem de servetleri iki katına çıktı. Oxfam yöneticisi Danny Sriskandarajah’ın yaptığı çok sert bir eleştiri var; “Mevcut ekonomik gerçeklik temel insani değerlere hakarettir. Aşırı yoksulluk, son 25 yılda ilk kez artıyor ve bir milyara yakın insan açlık çekiyor, ama milyarderler her gün kazanıyorlar. Hükümetlerin bu mutlu azınlığın çıkarları için hareket etmeyi, artık bırakmaları gerek.” diyor ve soruyor; “Pek çok ülkede en yoksulların süper zenginlerden çok daha yüksek vergi oranlarına tabi olduğu bir sistem nasıl kabul edilebilir?”. Sriskandarjah süper zenginlere, daha yüksek vergiler getirilmesi çağrısı yapıyor. Aynı dönemde dikkati çeken bir başka veri, gıda ve enerji şirketlerinin karlarını iki katından fazla artırması. 800 milyondan fazla insanın açlık çektiği bir dönmede, zengin hissedarlarına tam 257 milyar dolar ödendi.

 

Vergi gelirlerini analiz edersek, sadece yüzde 4’ü servet vergilerinden elde ediliyor. Daha çarpıcı olanı; dünyadaki milyarderlerin yarısından fazlasının veraset vergisi olmayan ülkelerde yaşaması.  Küresel ölçekte multimilyoner ve milyarderlerden yüzde 5 ‘e kadar vergi alınsa, yılda 1,7 trilyon dolar gelir elde edilebiliyor. Bu rakam, 2 milyar insanı yoksulluktan kurtaracak ve açlığı sonlandıracak büyüklükte. Oxfam’ın raporuna önsöz yazan Kolombiya Maliye Bakanı Jose Antonio Ocampa şöyle diyor; “En zenginleri vergilendirmek artık bir seçenek değil, bir zorunluluk. Küresel eşitsizlik tırmandı ve eşitsizlikle mücadelede serveti yeniden dağıtmaktan daha iyi bir yol yok.”

 

Rapor; aşırı servet yoğunlaşmasının ekonomik büyümeyi zayıflattığını, siyaset ve medyayı yozlaştırdığını, demokrasiyi aşındırdığı ve siyasal kutuplaşmaya yol açtığını da vurguluyor. Oxfam; süper zenginlerin, iklim krizinin de başlıca sorumluları olduğunu ifade ediyor. Bir milyarderin karbon salınımı, ortalama bir insandan tam bir milyon kat daha fazla. Dahası, bu milyarderlerin ortalama bir yatırımcıya göre, kirletici endüstrilere yatırım yapma olasılığı da iki kat daha fazla.

 

Tam bir çıkmaza girmiş olan, dünyanın durumuna bakalım. Çok boyutlu bir çıkmaz bu. Rusya’nın Ukrayna ile savaşı 1. Yılını doldurdu. Bırakın savaşın bitmesini, çok daha vahim bir dönem kaçınılmaz gözüküyor. Herkes buna hazır olmalı. Dünyada soğuk savaş sonrası genel kabul gören, ekonomik kalkınmaya odaklanma anlayışının sonuna geldik. Yani; dünyanın savaşı unutarak, ortak bir kalkınma çabası artık hedef olmaktan çıktı. Şimdi, her ülkenin kendi çıkarını gözettiği ve bencilce davranışların tavan yaptığı bir döneme girdik. IMF Başkanı Kristina Georgieva’nın TIME dergisindeki makalesinde ülkeleri uyarıyor: “Son 30 yılda küresel dayanışma sayesinde, 1,3 milyar insan aşırı yoksulluktan kurtuldu. Şimdi jeopolitik çatışmanın yeni bir soğuk savaşa yol açması, bütün bu kazanımların kaybedilmesine yol açacak.”

Dünya Gıda Programı Başkanı David Beasley’in açıklaması çok kaygı verici; ”Altı yıl önce göreve geldiğimde açlık sınırındaki insan sayısı 80 milyondu, pandemi sürecinde 276 milyona yükseldi. Şimdi Ukrayna savaşı nedeniyle bu sayının 350 milyona çıkması söz konusu.”Dünyadaki açlık tehdidi giderek büyüyor. İklim değişikliği ayrı bir tehdit. Yerini, yurdunu kaybedecek milyonlarca insan var. Yakın gelecekte; dünyadaki dışlanmış, horlanmış, yaşam alanı kalmamış insanların sayısı, dramatik boyutlara ulaşacak. Oxfam’ın raporu, bu devasa eşitsizliğin ulaştığı boyutları teyit ediyor. Bu gelişmeler; önümüzdeki dönemin, toplumsal patlamalara ve benzeri görülmemiş olaylara gebe olduğunu bize gösteriyor. İnanılmaz boyutta göç dalgaları yaratacağı kesin.

 

Dünya, böylesine çok boyutlu bir çıkmazın içinde. Türkiye ise yapılacak seçimde “geleceğine” karar verecek. Eğer “tek adam” rejiminden kurtulabilirse, ekonomide doğru adımlar atabilir, dış politikada yapıcı roller oynayabilir. Böyle bir rol üstlenerek, küresel ölçekte bir umut yaratabilir. Ancak kaygılıyım. Hukuk kurallarının ne denli yürürlükte olacağını tahmin edemiyorum. Toplumda kutuplaşma çok yüksek. “Biz ve onlar” ayrımı kaygı verici boyutlarda. Dünyada tek adam rejimleri yenilgiyi kabullenemiyorlar. Tahammülleri yok. Pek çok örneği var bunun. ABD’de Trump, Rusya’da Putin ve son olarak Brezilya’da Bolsonaro bunun en tipik örnekleri. İktidarda kalmak için neler yaptıkları ortada. Bunlar “popülist” liderler ve dünyadaki “Gerçek Ötesi Siyaseti (The Post Truth Politics) temsil ediyorlar. “Hakikat Sonrası Siyaset” olarak da adlandırılan bu siyaset; kamu politikasını görmezden gelmek demek. Duygulara hitap etmek ve olgularla desteklenmeyen bir mesajı sürekli tekrarlayarak algı yaratmak demek. Bubir siyaset türü. Nesnel gerçekler, kamuoyu belirlemede etkili olamıyor. Duygular ve kişisel kanaatler çok daha etkili. Bu siyasetin temsilcileri; kitleleri peşlerinden sürüklerken, nesnel gerçekleri dikkate almıyorlar. Onlar için bu gerçeklerin hiçbir önemi yok. Yaptıkları “gönül bağı” kurmak, duygulara hitap etmek, Aslında seçmen de sorunlarının bu siyasetle ve bu siyasetçilerle çözülmeyeceğini biliyor. Ancak bu duygu bağı onların muhalif olmasına engel. Erdoğan da bu “gerçek ötesi” siyasetin temsilcisi. Ne yaparsa yapsın, ona koşulsuz destek veren, yüzde 32- 37aralığında bir seçmen kitlesi var. Çünkü “duygular” belirleyici, akıl yedeğe alınmış durumda. Çünkü demokrasinin öznesi, olmazsa olmazı “birey” yok, dolayısıyla bireysel tercih de yok. Bu seçmen kitlesi düşünmüyor, sorgulamıyor, analitik düşünmüyor,“neden- sonuç” ilişkisi kurmuyor. Kararını kendisi değil, “kolektif bilinç” veriyor. Yani, kendi iradesi yok kararında. Kaygı verici bir durum. Erdoğan’ın The Ekonomist ve Der Stern gibi dünya çapındaki dergilerin kapağında yer almasının nedeni de zaten bu kaygı.

 

2023 seçimi Erdoğan için bir var olma mücadelesi. Erdoğan kazanırsa; “Tek Adam” rejimi bir süre daha yaşanacak, tahribat kalıcı hale gelecek. Hatta daha da kötüleşecek. Bu seçim; Kılıçdaroğlu, Akşener, Babacan, Davutoğlu, İmamoğlu ve Yavaş içinde bir var olma mücadelesi. Erdoğan kazanırsa; kimin ne kadar oy aldığının, kimin lider, kimin belediye başkanı olduğunun hiçbir önemi kalmayacak. Bu gerçeği en çok, Kılıçdaroğlu ’nu adaylığa teşvik edenlerin ve şimdiden CHP’de genel başkanlık hesapları yapmaya başlayanların görmesi gerek. Bilmeliler ki; Millet İttifakı kaybederse, hiçbirinin ne önemleri kalacak ne de toplumda karşılıkları.

 

14 Mayıs’ta; ülkeyi sürüklendiği uçurumdan geri döndürüp döndürmemeye, yeniden demokratik siyaset yapıp yapmamaya ve hukuku yeniden işletip işletmemeye karar vereceğiz. Bütün muhalefet partileri bu gerçeğin farkında olmalı ve bu bilinçle hareket etmeli.

 

Tuygan ÇALIKOĞLU



Bu yazı 16998 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI