Dünya Covid- 19 ile başlayan yeni bir döneme girdi. Savaş, enerji, gıda krizlerinin yanında ekonomilerde enflasyon ve resesyon bütün dünyayı sarıyor. Bu krizler eşi benzeri görülmemiş krizler. Üstelik sanki tek elden yönetiliyormuşçasına, hepsi aynı anda meydana gelen krizler.

Tarihe baktığımızda; İkinci Dünya Savaşı sonrası, yeni bir “uluslararası düzene” geçildiğini görüyoruz. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bu düzen daha da güçlendi. Ancak pandemi ile başlayan ve arka arkaya patlayan krizlerle artık bu yapı sürdürülemez hale geldi. Artan enerji fiyatları, enflasyonun bütün ülkelerde ortaya çıkışı, tedarik zincirindeki kopmalar, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş ve iklim değişikliği dahil pek çok kriz, Batı’nın tek güç olduğu bu uluslararası düzeni çökme noktasına getirdi. Üstelik mevcut sistemle bu sorunları çözmek imkânsız. Yeni bir uluslararası düzene ihtiyaç var. Bu süreçte, Çin ve Hindistan yükselen ülkeler olarak dikkat çekiyor. Karşımızda doğmakta olan yeni ve çok kutuplu bir dünya var. Dünya bunu konuşuyor, tartışıyor. Hangi ülkeler öne çıkacak? Hangileri güç kaybedecek?

Eski Almanya Dışişleri Bakanı ve Şansölye Yardımcısı Joska Fischer’in dile getirdiği ilginç öngörülerden başlayarak, gelişmeleri yorumlamak istiyorum. 20. Yüzyıl’da iki kutuplu bir dünya vardı. Bugün ise, bu dünya düzeninin kalıntılarının da ortadan kalkacağı bir döneme girdik. Çok kutuplu bir dünya düzeni tartışılıyor. Hangi ülkeler ön planda? Askeri, teknolojik ve ekonomik olarak çok büyük güce sahip ABD ve Çin, yeni dönemde de var. Avrupa, Japonya ve Hindistan diğer etkili ülkeler. Listede Rusya yer almıyor. Çünkü bu ülkenin gelecekteki konumu belirsiz, stratejik duruşu da öngörülemiyor. Giriştiği savaşın sonucu, durumunu belirleyecek. Askeri bir yenilgi alacağı kaçınılmaz. Mesele bu sonucun ne zaman alınacağı. Sonrasında Putin rejimi ayakta kalabilecek mi? Olası yenilgi Rusya’yı yeni bir çöküş ve dağılma evresine sokacak mı? Rusya bugün Doğu Avrupa ve Avrasya’nın büyük bölümüne hâkim. Yenilgi halinde, bu varlığını sürdürmesi mümkün olmaz. Joska Fischer’e göre, Kremlin bu iddiasından vazgeçmek zorunda kalırsa, Rusya bir dünya gücü olmaktan uzaklaşır.

Ancak yenidünya düzeninde, özellikle Avrupa kıtasında, önemli bir istikrarsızlık kaynağı olarak yer almaya devam eder. Bu süreçte Rusya’nın jeopolitik konumunu güvence altına almak için, devasa nükleer cephaneliğinin de artık pek bir önemi kalmaz. Bilindiği gibi, “fosil yakıtlar” bugün Rus ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyor. Dünya ise bu yakıtları terk etme sürecine girdi. Dolayısıyla Rusya’yı zor bir dönem bekliyor. Karşımızda zayıflaması kaçınılmaz olan ve riskler oluşturan bir Rusya var. Buna karşılık, zenginleşen ve gücü daha da artacak Çin var. 2000 yıllarından itibaren küreselleşme sürecinden faydalanan ve derin yoksulluktan önemli ölçüde kurtularak yüksek gelire kavuşan Çin. 1,5 milyarlık nüfusun, 1 milyarı sürünse de 500 milyonunun yaşam standardının arttığı bir ülke Çin. 2008 yılında ortaya çıkan küresel finansal kriz, Batı’nın itibarını sarsarken Çin’in liderlik rolünü belirginleştirdi. Artık ABD ile birlikte bir süper güç. Çin bu noktaya nasıl geldi? Sovyetler Birliği gibi yalnızca askeri güce yatırım yapmadı. Bilimsel ve teknolojik yatırımları ona, Batı dünyası ile rekabet etme gücünü kazandırdı. Bugün dünyanın üretim merkezi. ABD ve Avrupa pazarlarına entegrasyonunun temelinde bu gerçekler var. Üstelik bunu yaparken askeri yatırımları da azaltmadılar. Sadece savunma ve güvenlik harcamalarını, her şeyin önüne geçirmediler. İşte Çin ile Rusya arasındaki fark bu. Bir başka deyişle, Putin’in yönetimindeki Rusya’nın aksine, Çin21. Yüzyıl’a ayak uydurarak fark yaratıyor.

G20 zirvesinde; Rusya, bakış açısından dolayı kendisini dışlanmış buldu. Çin ise tüm tartışmaların odağındaydı. Sonuç bildirgesinin şekillenmesinde etkili oldu. Çin ve Hindistan, Ukrayna krizinde Batı çizgisinde olmadığı halde, Kremlin ile aralarına bir mesafe koydular ve Rusya’nın savaş politikasını ve nükleer tehdidini kınadılar. Bundan sonra, ABD Başkanı Joe Biden ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in ne yapacakları belirleyici olacak. Eğer Çin– Amerikan gerginliği azaltılabilirse, uluslararası ilişkileri yeniden şekillendirmek mümkün.

Yenidünya düzeninde neler olacak? Ne planlanıyor? Kimler yönetecek? Yeni dönemde ortaya çıkan üç eksen var. Birinci eksende; Rotschild ailesinin güdümündeki City of London ve Şanghay bankerleri ve bunlarla hareket eden Tel Aviv’deki siyasetçiler. IMF merkezli bir finansal yapıyı hedefliyorlar. 1969’dan beri yürürlükte olan IMF’nin parası SDR’nin, küresel para olmasını ve diğer tüm paraların ortadan kalkmasını istiyorlar. İkinci eksenin başında ABD var. Yanında Almanya, Japonya, Hindistan ve G. Kore yer alıyor. Bunlar, ABD’nin liderliğini ve küresel paranın dolar olmasını savunuyorlar. Üçüncü eksende ise bütün ulus devletlerde var olan, ulusalcı/ milliyetçi yapılar yer alıyor. Bunlar “milli paralarının” kaldırılmasının, ulus devletlerin egemenliğini bitireceği düşünüyorlar. Bu nedenle de iki teze de şiddetle karşı çıkıyorlar. 

ABD için doların “rezerv para” özelliğinin kalkması başına gelecek en büyük felaket. Küresel krizlerin oluşumu üzerine çok önemli çalışmalar yapan, ünlü Finans Danışmanı, Ekonomist James Rickards, doların rezerv para olma özelliğini kaybetmesinin, ABD’ye yapılacak nükleer bir saldırıdan bile daha kötü olacağını söylüyor.  Çünkü bu durumda, ABD süper bir güç olmaktan çıkacak ve sıradan bir ülke haline gelecek. ABD Merkez Bankası FED, “artı faize” ulaşana dek faizleri artırma kararı almasının nedeni, doların değer kaybetmesini engellemek, 2023 yılında 100’ün çok üzerinde ülkenin iflasına yol açacağı öngörülse de faiz artırımlarını sürdürecek. Çünkü doların rezerv para olarak kalmasının başka yolu yok. Bu nedenle ABD’nin, dolar dışında bir küresel paraya onay vermesi beklenemez. Dahası, “doları tahtından indirecek her türlü girişim ABD için savaş nedeni” demek abartma olmaz.

Dünyadaki yeni düzeninin savunucuları, 2024’deki ABD Başkanlık Seçim’ine odaklanmış durumdalar. Geçtiğimiz ay yapılan ABD ara seçimlerinde, Cumhuriyetçilerin beklediği ve “kırmızı dalga” olarak adlandırdıkları başarı gerçekleşmedi. Bu gelişme küreselcilerin umutlarını artırdı. Cumhuriyetçi Parti Senato’da çoğunluğu alamadı. Temsilciler Meclisi’nde de çoğunluğu zar zor elde etti. Sorumlusu eski ABD Başkanı Donald Trump. Çünkü onun tercihleri nedeniyle, Cumhuriyetçi Parti, 2018 ve 2020’de olduğu gibi yine geride kaldı. Anlaşılan, Amerikalılar illüzyonist politikalara geri dönmek istemiyorlar.

ABD ara seçimleri ve G20 zirvesi, küreselcilere yenidünya düzenini tesisi etmek için umut verdi. Küresel iş birliğini genişletmek istiyorlar. Öncelikle de iki büyük kriz olarak tanımladıkları Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı ve iklim değişikliği krizlerini aşmak istiyorlar. Bunun için dünyanın en önemli devletleri birlikte çalışmanın yolunu bulmak zorundalar.

Araştırmacı Yazar Ramazan Kurtoğlu, “Sanal Para, Sentetik İnsan, Lego Din ve Mahşerin Dört Atlısı” adlı yeni kitabında, paranın bütün dünyada mutasyon dönemine girdiğini söylüyor. Çağ, Elektronik para ve sanal ekonomi çağı. Önceki para sistemlerinde olduğu gibi, insanlık aleminde kültürel, sosyal, ekonomik, siyasal, radikal ve küresel çapta değişikliklere ve dönüşümlere yol açacak. Yeniçağ başlıyor. Kurtoğlu’nun çarpıcı ifadesiyle;” Bir noktanın binde biri kadar, nano boyutta ölü bir proteinin arkasındaki akıl, koskoca dünyayı, yaklaşık 8 milyar insanı hizaya getirdi ve yeni bir dünya düzeninin kapılarını araladı.” Kurtoğlu neden paranın ortadan kaldırılacağını, yenidünya düzenin nasıl kurgulandığını ve adım adım nasıl hayata geçirileceğini çok açık bir dille anlatıyor. Yenidünya düzeninde ekonomik eşitsizliğin, biyolojik eşitsizliğe evirileceğini göreceğiz. Eşitsizlik devasa boyutlara yükselecek. Dünyanın nüfusunun yüzde 1’inin yönettiği bir dünyada, çağdaş bir kölelik sistemi geliyor.  Efendi- Köle ilişkisi başlayacak. Bill Gates ile birlikte G20 zirvesinde alınan kararların mimarı Klaus Schwab; “Dünyaya “Great Reset” (Büyük Sıfırlama) zamanı geldi. Yüzde 1’lik elitler içerisinde yer almayan, bilgi teknolojisi üretmeyen, yüzde 99’un hafızası silinsin, inandığı değerlerden soyutlansın ve akıllı şehirlerde yarı robotik hale getirilerek denetlensin” diyor. Bu “İnsan 2.0” projesi. Yapmak istedikleri insanı dönüştürerek, yaradılışa müdahale etmek. Küreselcilerin hedefi, insan bedeni ve insan zihni. Birinci hedef insanı dönüştürmek ve sentetik insanı yaratmak. İkinci hedef mevcut para sistemini ortadan kaldırarak dijital paraya geçmek. Üçüncü hedef ise, yeni bir din yaratmak. Lego din olarak tanımlanıyor bu din. Ağırlıklı paganizm; içinde bir miktarda Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık var. Nedeni insanın “inanma” ihtiyacını karşılamak. Bu nedenle mevcut dinlerden bir sentez yapma çabasındalar.

2030’a dek ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vs. her alanda bir dönüşüm söz konusu. O tarihte dünya bambaşka bir düzene geçecek. Bu süreçte ABD hala belirleyici rolünü sürdürecek mi? Çin’in yerini Hindistan alacak mı? Dolar rezerv para özelliğini koruyacak mı? Dünya bunu konuşuyor, her ülke pozisyon alma çabasında. İktidar ve muhalefet, “İngiltere- Çin” eksenindekilere ya da “ABD ve yanındaki ülkeler” eksenindekilere göz kırpıyor.2023 çok büyük olaylara gebe, inanılmazlar yaşanacak.  Kesin olan tek şey, eskiye dönüşün asla olmayacağı. Bizler,“bildiğimiz dünyanın” son temsilcileriyiz. “Covid-19 sonrası” diye adlandırılan dünyada, yüzyıllar içinde oluşturduğumuz ve bizi biz yapan değerlerimiz kalmayacak.  Çünkü küreselcilerin gözünde, insanın hiçbir önemi yok.

Tuygan ÇALIKOĞLU