Geçtiğimiz günlerde 43 sivil toplum kuruluşu, “Çanakkale evet platformu olarak referandum sürecinin sadece siyasilerin değil aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının, en temelde toplumumuzun bir meselesi olduğu bilinciyle tüm gayretleriyle evet için çalışacağız. Çünkü bu referandum süreci partiler üstü bir süreç olup devletimizin bekasıyla yakından ilgilidir. Bizler, buradan güçlü bir Türkiye, güçlü bir demokrasi ve aydınlık yarınlar için evet diyoruz.” diyerek 43 dernek, sendika ve vakıf temsilcisinden oluşan ‘Evet Platformu’, MÜSİAD’ın öncülüğünde bir araya gelerek anayasa değişikliğine evet diyeceklerini bizlere duyurdular.
Bu açıklamayla ülkemizde kurumlar ve kavramların içeriklerinin, işlevlerinin nasıl alt üst edildiğine, kendi gerçek işlevinden farklı yerlere çekildiğine bir kere daha şahit oluyoruz.
“Evet” demekte bir sorun yok; yanlış anlaşılmasın. Nasıl ki, “hayır” demekte bir sorun olmadığı gibi. Herkesin “kendine göre” bir gerçeği olabilir, ama 18 maddenin de “kendine göre” bir gerçeği olduğu akılda tutulmalıdır.
Bu açıklamayla neye şahit oluyoruz?
Sivil toplum kuruluşları/örgütleri herkesin bildiği gibi; “iktidar” hevesi olmayan, “iktidarlardan” kendi yapılarını uzak tutan, onların aleti olmayan kuruluşlardır. Bizde anlaşıldığı haliyle söylemek gerekirse; meslek kuruluşları olarak odalar, sendikalar; belli bir amaç için kurulmuş olan dernekler, kulüpler, vakıflar; “sivil toplum kuruluşu” denildiğinde ilk akla gelenlerdir. Bu kuruluşların herbiri, mevzuat olarak söylenebilecek ortak bir çerçevede kurulur ve işletilir/yürütülür. İçeriklerinde konularına ya da alanlarına göre özel hükümleri/ilkeleri/kuralları da kendileri tarafından belirlenebilmektedir.
Bu kuruluşların ortak özellikleri “kitlesel” olmalarıdır. Yani, bu kuruluşlara üye olanların kadın-erkek, herhangi bir partili ya da partisiz olmalarının hiçbir önemi yoktur. O konuyla, ya da meslekle ilgiliyseniz ve kendi hür iradeniz o kuruluşa girmenizi istiyorsa gider üye olursunuz veya kurarsınız.
Bu kuruluşların çalışma şekilleri de yapısal olarak neredeyse aynıdır. Karar almak için en yüksek organ (her üyenin katıldığı) genel kuruldur. Daha sonra; kuruluş amaç ve ilkeleriyle belirlenmiş çerçevede hareket etmek kaydıyla yürütme kuruludur.
Şimdi gelelim MÜSİAD öncülüğünde yapılan “açıklamaya”. Bu açıklamada imzası bulunan 43 kuruluşun konusunda ve kuruluş amacında bu konuyla ilgili bir madde var mıdır, bilmiyorum! Olmayabilir. Olmayabilir, ama konumuz özelinde “Anayasa”, her kurumu ve her kişiyi kapsayan ve özetle söylemek gerekirse toplumun kurumlarıyla ve bireyleriyle birarada yaşamasına dair ilişkileri/görevleri/sorumlukları ilkelerle belirleyen bir temel metin olduğuna göre,her kurum ve kişiyi ilgilendirmektedir.
Açıklamada da vurgulandığı gibi “referandum sürecinin sadece siyasilerin değil aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının, en temelde toplumumuzun bir meselesi olduğu” doğrudur.Doğrudur, ama şunu sormak gerek: Bir kitle örgütü olarak farklı düşünce ve parti aidiyeti olan yada olmayan kişilerden oluşmuş 43 sivil toplum kuruluşu -sendika, dernek ve vakıf-; “evet” ya da “hayır” kararını, genel kurulunda oybirliğiyle tam ve eksiksiz olarak almışlar mıdır ki, platform bu açıklamayı yapıyor? Açıklamaya göre bu kuruluşların üyelerinden yani bireylerinden hiçbiri “hayır” demeyecektir. 43 kuruluşun her üyesi aynı kararı vermişse bu açıklama yapılır ve doğrudur, ama böyle diyilse43 sivil toplum kuruluşunun yöneticileri, kendi kişisel iradelerini beyanetmiş olurlar ki, bu da doğru değildir.
“…referandum sürecinin sadece siyasilerin değil aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının, en temelde toplumumuzun bir meselesi olduğu” demelerine rağmen bu tutum o zaman tamamıyla “partisel” bir tutum olmaktadır ne yazık ki ve yanlıştır.
“Evet Platformu” açıklamasının yanlış olduğu, 43 sivil toplum kuruluşundan biri olan Cevatpaşa Avcılık ve Atıcılık Derneği’nin yaptığı “Evet Platformu’na derneğimizin desteği yoktur.” açıklamasıyla da doğrulanmaktadır.
Sivil Toplum Kuruluşlarını partilerin arka bahçesi, yan kuruluşları haline getirmekten, getirilmesinden; “kullanışlı”olmaktan sakınmak gerek. Sendika, oda, dernek ve vakıf gibi kuruluşların üzerine parti gölgesi düşmemeli, içine parti eli girmemelidir. Sivil toplum kuruluşları bunu başarabildiği ölçüde sivil toplum kuruluşu olabilecektir.