thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Dr. Mithat Atabay


Facebookta Paylaş









Kıyamet Koptuğunda “Güvenilir Yer” Kumkale!
Tarih: 02-01-2019 07:43:00 Güncelleme: 02-01-2019 07:43:00


17. yüzyılda İzmir’de “Kara-Menteş” lâkabıyla anılan İspanyalı muhacir Yahudi Mordehay Sebi (Geyik) oğlu Sabetay Sevi (1632-1675) tarafından “Sabetaycılık” diye bir mezhep kuruldu. Musevi inanış ve ibadetinde değişiklikler yapmaya kalkışan Sabetay Sevi’nin bu hareketi İstanbul Hahambaşılığı tarafından hoş karşılanmamıştı. Kendisini Musevilik’ten çıkarmayı, hatta - bir rivayete göre - öldürtmeye kalkıştılar. Yahudilerin her gün yaptıkları dualarda padişahın adının anıldığı fıkrayı, “Padişahlar padişahı” ve hatta “Davut’un oğlu Süleyman” şeklinde değiştirmesi Osmanlı hükümetinin de dikkatini çekmişti ve genç haham takibe alındı. İzmir Yahudileri arasında türlü kargaşaya neden olan bu haham, Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın emriyle İstanbul’a getirilip hapsedildi.

 

Ancak, Sadrazam’ın sarrafı Mordehay Kohen, Fazıl Ahmet Paşa’nın ayaklarına kapanarak ondan, Sabetay’ın İstanbul hapishanesinde çok rahatsız olduğunu, mümkünse başka bir hapishaneye sevk edilmesini rica etti. Fazıl Ahmet Paşa da Sabetay’ın Çanakkale’ye sürülmesini ve Kumkale’de hapsedilmesini emretti. Sabetay, kâtibi Samuel ve birkaç müridi ile Kumkale’ye geldi ve rahat bir nefis aldı. Çünkü burası İstanbul’daki zindana nazaran rahat, havadar, serbest ve aynı zamanda merkeze de uzaktı.

 

Tarihler 1666’nın Nisan ayını gösterdiğinde, Kumkale’de hapsedildiği yerde onu ziyaret edenlerin sayısı giderek artmaya başlamıştı. Bu durum bölgeye uzak yerlerde de heyecan uyandırmıştı. Danimarka, Hollanda ve Almanya’dan birçok kimse, iş ve gücünü bırakıp gemilerle Kumkale’ye geliyor ve yanlarında da hediyeler getiriyorlardı. Yahudilerin büyük bölümü için onu Kumkale’de ziyaret etmek, adeta Kudüs’ü ziyaret etmek gibi bir şey haline gelmişti. Yahudiler, “hacı olmak” için artık Kudüs yerine Kumkale’ye koşuyorlardı. Kumkale “güvenilir yer” olarak isimlendirilmişti; parası pulu olmayanlar mallarını, mülklerini satıp Kumkale’ye geliyorlardı. Çünkü Mesih’in gelmesiyle “Kıyamet kopacağına”, Yahudilerin ise bambaşka bir hayata mazhar olacağına inanıyor ve artık çalışmaya da gerek kalmayacağını düşünerek kendilerini takdis ettirmek için Sabetay’ın yanına koşuyorlardı.

 

Böyle kalabalık ve paralı bir topluluğun Kumkale’ye akını, orada hem asayişi hem de ticaret hayatını etkilemişti. Bütün bunlara rağmen, muhafızlar durumu hükümete haber vermemişlerdi. Çünkü gelen ziyaretçilerden haraç benzeri bir çeşit vergi alıyorlardı ve bu durum da onların işine geliyordu.

 

Sabetay Kumkale’ye geldiği zaman, Yahudilerin “Hamursuz Bayramı” (Pesah) idi. O, “Kanun”u ihlâl ederek, kendi yağında pişirilmiş kuzu kestirip arkadaşlarıyla yemişti. Kumkale’de, prensler gibi yaşıyor, misafirler kabul ediyor, onlarla tartışmalara giriyor ve onlara ümitler veriyordu. Bir mahkûm için büyük bir özgürlük olan bu durum, Sabetay’ı yeniden şımartmıştı. O, dünyada bulunan bütün Yahudi cemaatlerine bir “beyanname” yayınladı. Bu beyannamede; Yahudilerin, Kudüs’ün işgalinden dolayı matem günü olarak kutladıkları “9 Ab”ı kendi doğum günü şerefine bayrama çevirdiğini, çünkü kendisinin (Sabetay Sevi) yeryüzündeki bütün kralların üstünde olduğunu; bundan sonraki bayramlarda da bu usulün takip edilmesini ve en güzel elbiselerini giymeleri gerektiğini; Hıristiyanlarla bu günde konuşulmayacağını tebliğ etti.

 

Yahudilerin dualarına “Ey Yüce Tanrı! Sen rahmet et” ile başlamalarını, kendi isminin bu dualar arasında anılmasını emretti. Bununla yetinmemiş, her “Şabbat” (Cumartesi) ve bayramlardaki dua nizamı ve adetlerinde bazı değişikliklere de gitmişti. Alışıla gelen dualara ilâveler de yaptı. Resmi bir eda ile “Yasaklananları tekrar veren (müsaade eden) Tanrı’ya şükür olsun” diyordu. (Burada herhalde ilahi emirle bazı yasaklamaları kaldırdığını ifade etmek istiyordu). Bir başka duada, “Yakub’un, Allah’ının Mesih’i, kralımız, kutsal ve dürüst Sabetay Sevi’yi koru” şeklinde söylenmesini istedi. Hemen hemen bütün havralara Sabetay’ın isminin baş harfleri (S.S.) yazıldı. Hamburg’da şura, yalnız Cumartesi için değil, Pazartesi ve Perşembe günleri de Sabetay Sevi için dua edilmesini başlattı. Birçok dua kitabına Kral David’le (Hz. Davut) beraber Sabetay Sevi’nin resimleri bastırıldı ve emirleri toplandı. Nihayet, 17 Temmuz ve 9 Nisan oruçlarını bayram gününe çevirdi.

Kumkale’ye ulaşıp Sabetay Sevi’yi görebilme uğruna yollara dökülen birçok kimse, bu yolda, felâket ve sefalete uğramıştı. Bazı Avrupa devletleri, bu olaylar yüzünden Yahudilerin ülkelerine karşı bağlılıklarını yitirdiklerini ve halkın Yahudilere güveni kalmadığını ileri sürerek, Osmanlı Devleti nezdinde girişimlerde bulundular ve bu gülünç olaya bir an evvel son verilmesini istediler.

 

Tam bu sırada Kumkale’ye, Nehemya Kohen (Nehemie Cohen) adında, Sabetay gibi ihtiraslı olduğu anlaşılan bir Leh Yahudisi birisi geldi. Bu da, zamanın modası olan Mesihliği, yalnız başına Sabetay’a kaptırmayıp kendisine de bir hisse çıkarmayı planlamış biriydi. Kohen, Polonya’dan Kumkale’ye gelenlerle birlikte Mesih’i kalede ziyaret etti. Bu ikisinin görüşmeleri sırasında Sevi, âdeti üzere Kohen ile de tartışmaya girdi. Bu tartışmalar sırasında Kohen, Kutsal Kitap ve hamamların tefsirlerine göre biri Efrayim’in (İbrahim), diğeri Davut’un oğlu olmak üzere iki “Mesih”in gelmesi gerekeceğini, bunlardan ilki olan “Efrayimoğlu”nun, Davut’un oğlu Mesih’in haberciliğini yapacak, dinin yayıcısı ve ikincisinin hizmetkârı olacağını; ikincisinin ise (Davutoğlu), Yahudileri Kudüs’e toplayacağını ve Davut’un (Hz. Davut) tahtına oturacağını ileri sürdü.

Nehemya Kohen, Efrayimoğlu (I. Mesih) olmak istiyordu. O, her ne kadar Davut’un oğlu olma şerefini Sabetay’a bırakıyorsa da Sabetay, Mesihlik tahtına ortak kabul etmek niyetinde değildi. Kohen ile Sabetay arasında kavga çıktı. Sabetay taraftarları Kohen’i öldürmeyi düşündüler. Bunu haber alan Kohen, Kumkale’den ayrılarak İstanbul’a gitti ve Müslüman oldu. Bundan sonra Sabetay aleyhine propagandaya girişti.

Kohen, İstanbul’dan Edirne’ye giderek Padişah IV. Mehmet’le (Avcı Mehmet) görüşmek istemişti. Sadaret Kaymakamı (Başbakan Yardımcısı) Mustafa Paşa’nın huzuruna çıktı ve ona, Sabetay’ın Filistin’i Osmanlı Devleti’nden ayırmayı, saltanat tacını Sultan’ın başından alıp kendi başına koymayı hedef alan entrikalar çevirdiğini anlattı. Kohen, ayrıca Kumkale muhafızlarının dünyanın her yanından gelen Yahudilerle Sabetay’ın görüşme yapmalarına rüşvet karşılığı izin verdiklerini, o nedenle muhafızların görevlerini ihmal ve devlete ihanet ettiklerini söyledi.

 

Sabetay için başka bir suçlama da Çanakkale Müslümanlarından gelmişti. Ekonomik karakterde olan bu suçlamayı; Şeyh Mahmut adında birinin başkanlığındaki heyet yaptı. Çanakkale heyeti, dünyanın dört bir tarafından gelen Yahudilerin Çanakkale’ye hücum etmeleri nedeniyle bölge halkının hayat pahalılığı yaşadığını ve kıtlık çektiklerini öne sürüyor ve bu duruma son verilmesini istiyordu.

 

1666 yılı Eylül ayında Edirne Sarayı’ndan Çanakkale’ye gönderilen Kapıcılar Kethüdası, İzmirli hahamı derhal idam etmek ve başını saraya götürmek emrini almıştı. Ancak, sonradan, gönderilen ikinci bir emir üzerine onu Edirne’ye getirmekle görevlendirildi. Sabetay, Gelibolu yoluyla Edirne’ye getirildi. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa o sırada Girit’te bulunduğu için, önce Mustafa Paşa’nın huzuruna çıkarıldı. O da Sabetay’ı alarak saraya görürdü.

 

Sabetay’ın Edirne’ye gelişi çeşitli dedikodulara sebep olmuştu. Hakkında, “ona top, tüfek işlemediği, ateşin yakmadığı, suya atılınca boğulmadığı” rivayetleri anlatılıyordu. Ondan her an mucize bekleniyordu. Edirne halkı, onu görmek için yollara döküldü, sarayın etrafında toplandı.

 

16 Eylül 1666 tarihinde Sabetay Sevi, Divan’da huzuruna çıkarıldı. Padişah kafes arkasından müzakereyi izledi. Sabetay Türkçe bilmediği için bir Yahudi dönmesi olan Hayatizade tercümanlığını yapıyordu. Tercüman Sabetay’a, “Dünyayı karıştıran sen, eğer mucize gösterme ve kendini koruma gücün varsa onları göster; kendini ve milletini kurtar” dedi.

 

Mahkemeyi gizlice izleyen Padişah bir mucize konusu seçti. Hayatizade aracılığıyla mucize konusunu Sabetay’a bildirdi. Konu şuydu: “Sabetay çırılçıplak soyulacak. Vücuduna en maharetli okçular nişan alacak. Eğer atılan oklar vücuduna işlemezse, o zaman Padişah da kendisinin Mesihliğini tanıyacak.”

 

Padişahın bu teklifi karşısında ürken Sabetay, Mesih olduğunu inkâr ederek, “basit bir haham olduğunu, bu işin Yahudilerce uydurulduğunu ve kendisine ‘Mesih’ unvanının onlar tarafından yakıştırıldığını” açıkladı. Padişah IV. Mehmet, bu cevapla yetinmedi, yine Hayatizade aracılığıyla ona Müslüman olmasını teklif etti. Sabetay, bu teklifi kabul ederse tüm Yahudi âlemine kepaze olacağını düşünüyordu fakat Hayatizade’nin İspanyolca kulağına “eğer o anda Müslüman olmayı kabul etmezse uğrayacağı işkenceleri fısıldaması” üzerine Sabetay şahadet getirdi ve Müslüman oldu. Hayatizade, ayrıca, “isterse Müslüman ismi ve kıyafeti altında işine yine devam edebileceğini” de telkin etmişti.

 

Müslüman olunca kendisine “Mehmet” adı verildi. O da bu ismin önüne “Aziz” adını ilâve etti ve “Aziz Mehmet” oldu. Aziz Mehmet Efendi, içoğlanlar hamamına gönderildi. Yeni bir elbise verilerek, günde 150 akçelik gelirle “Kapıcıbaşılığa” tayin edildi. Karısı “Sara” da Müslüman oldu “Fatma Hanım” adını aldı.

Sabetay Sevi’yi sorguya çeken ünlü bilgin Vani Mehmet Efendi, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’ya, şunları söylemişti: “Bu adamın Müslümanlığı kalbi hisler ve ihlâsla kabul ettiğine kani değilim. Fakat dinimiz, şüpheyi reddeder ve kişinin imanı üzerinde hüküm, ancak Cenab-ı Hakkı’ndır. Bu itibarla ihlâs ile Müslüman olmasını niyazdan başka şey yapamam. Fakat ileride görülecektir ki, bugün adı Mehmet Aziz Efendi olan Sabetay Sevi’nin etrafında toplananlar, kendi yollarını terk etmeyecekler ve hatta ayrı bir cemaat teşkil edeceklerdir. Aralarında tefrika dahi çıkması muhtemeldir. Çünkü gizli olan bütün mevzular, kendi bünyeleri dâhilinde iftiraklar (ayrılık) yaparlar.”

 

Sabetay Sevi, Müslüman olduktan sonra bu durum Yahudiler arasında fazlaca etki yapmadı. Sabetay’ın taraftarları ona inanmaya devam ettiler. Bu olay, onun tarihsel görevinin zorunlu bir parçası olarak algılandı. Onlara göre Sabetay, hayatını kurtarmak için İslam’a sarılmıştı. Yarı Müslüman ve yarı Yahudi olarak iki rolünü de devam ettirerek mutlu sona erişinceye kadar çalışmalarını sürdürecekti.

 

Bazı bilim adamları bu konuda Sabetay’ın Müslüman olduktan sonra cemaatinin iki farklı yoldan birini tercih etmek zorunda kaldıklarını belirtmektedirler. Sebatay’a inananlar; ya Yahudi kalarak şeriatın bütün hükümlerini harfiyen yerine getirecekler ya da gizliden gizliye kendi inançlarını sürdürerek üstadlarında olduğu gibi Müslüman görünüp İslam’ın gereklerini yerine getirirken gerçekte gizliden gizliye diğer inançlarını bırakmayacaklardı. Onlar ikinci yolu tercih etmişlerdi.

 

Bu sırada Sabetay’ın takipçilerinden olan ve onun propagandasını yapan Gazali Nathan, Sabetay’ın Müslüman olduğunu Filistin’de propaganda yaparken duymuştu. Her ne kadar bu haber onu sarsmışsa da “Mesih”e ve taraftarlarına moral vermek üzere kırk taraftarı ile Şam’a geldi. Burada Sabetay’ın Müslümanlığının geçici olduğunu taraftarlarına bildirdi. Burada o sırada Edirne’de bulunan Sabetay Sevi’ye yazdığı mektupta; “Dağılmış olan İsrail’i toplayan ve bizi cesaretten kurtaran Efendilerin Efendisi, Kralımıza” diye hitap ediyordu. Taraftarlarına Şam’da yayınladığı beyannamede ise; “Şam’a geldiğimi size haber vermek içindir ve işte efendimizin cephesini görüyor gibiyim. O Krallar Kralı İmparatorluğu, günden güne artsın! O bize ve oniki kabileye, kendisine oniki adam seçmemizi emrettiği için bu emri yaptık ve şimdi de onun emriyle toplanmak ve oraya gelecek olan başlıca dostlarıyla da görüşmek üzere İskenderun’a hareket etmek üzereyiz. Bu münasebetle bunu da size bildireyim ki, Efendimize ait birçok garip şeyler işitmiş olacaksınız. Fakat bunlardan asla korkmamalı ve cesaretinizi kaybetmemelisiniz.”

 

Nathan’ın beyannamesinden onun İzmir’e ve oradan da İstanbul ve Edirne’ye geleceğini duyan İstanbul’daki hahamlar, İzmir’deki cemaatlerine bir mektup göndererek Nathan’ın seyahatlerine engel olunmasını ve cemaat dışı tutulmasını istediler. Bir de Sabetay’ın mabetlerde değiştirdiği ayin usulünde de eskiye dönülmesini belirttiler. Sabetay sinagoglardaki ayinlerde padişah IV. Mehmet’in isminin söylenmesini kaldırarak kendisinin isminin okunmasını sağlamıştı. Bunun Yahudilerin geleceği için çok tehlikeli olacağını hatırlattılar. İzmir hahamları da gerekli tedbirleri aldılar. Nathan’ın girişimleri böylece sonuçsuz kaldı.

 

Sabetay Selvi, 1668 yılı Hamursuz Bayramı’nda kendisine tekrar ilham geldiğini belirterek “Mesih” olduğunu bir kez daha yakın arkadaşlarına açıklamış ve amacının binlerce Müslüman’ı Yahudiliğe getirmek olduğunu ilan etmişti. Bu kez de kendisinin “Gerçek Mesih” olduğu konusunda pek çok kişiye telkinlerde bulunmuş ve inandırmıştı. Pek çok Müslüman’ı kendi düşüncesine inandırırken, pek çok Yahudiyi de kendi anladığı şekilde Müslümanlığa getirmiş ve “Dönme” mezhebini kurmuştu. Eşi Sara’dan olan oğluna “İsmail Mordehay” adını vermişti. Oğlunun sünnetli doğacağına inanılmasına rağmen doğum böyle olmamış ve Musevi inançlarına göre sekizinci gün oğlu sünnet ettirilmişti.

 

Sabetay Sevi, maceralı bir yaşam sonrasında farklı kaynaklarda değişik tarihler yer almış olsa da en yaygın tarih olarak 17 Eylül 1676’da öldüğü kabul edilmektedir.

 

Sabetay Sevi’nin ölümü üzerinden 442 yıl geçti. Sabetay Sevi’nin arkasında çile çekerek mevkilerini koruyan Yahudiler, şeklen Müslüman oldular, bazıları zamanla eridiler. Esas kollar, kendi özel inanç ve yaşantılarını titizlikle korudular. Yukarıda belirttiğimiz üzere Vani Mehmet Efendi’nin düşüncesi hak kazandı.

 



Bu yazı 33073 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI