thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Dr. Mithat Atabay


Facebookta Paylaş









Atatürk’ün Manevi Kızı Afet (İnan) Hanım’ın Biga Günleri
Tarih: 13-05-2017 07:27:00 Güncelleme: 13-05-2017 07:27:00


Atatürk’ün hayatı incelendiğinde Afet İnan’ın önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir.  Atatürk’ün “manevi kızı” olan Afet İnan, Atatürk’ün son günlerinde hep yanında olmuştu. Atatürk, Afet İnan’ı Türkiye’de “kültür sembolü olan kadın” olarak yetiştirmek istemiş ve bunda da başarılı olmuştu. Afet İnan, çok genç yaşta profesör ve sosyal yaşamda etkili bir kadındı.

 

1985 yılında aramızdan ayrılan Prof. Dr. Afet İnan, ilk gençlik yıllarını Biga’da geçirmişti. Türkiye’nin en zor yıllarını yaşadığı 1917-1920 yılları arasında Biga’da yaşayan Afet İnan’ın gözüyle Biga’yı ve yaşam şartlarına bakalım.

 

Yıl 1917 Birinci Dünya Savaşı’nın tüm ağırlığı ve yoklukları bütün şiddetiyle halk tarafından hissediliyordu.

 

Biga bu sırada küçük bir kazaydı. Hafif bir yamaçtan sonra, kenarında bir çay geçen kıyı mahalleleri vardı. Köprüyle geçildikten sonra söğütlükler ve daha sonra da bağlar ve bahçeler uzanıyordu.

 

Afet İnan ve ailesi Biga’da önce yamaçtaki bir evde oturmuşlardı. Komşu kızları ile iyi arkadaş olmuştu, Afet İnan. Bir gün evlerine Cemile isminde köylü bir kız gelmişti. Cemile köyünden kaçmış ve şehirde yaşamak istiyordu. Afet İnan’ın ninesi Cemile hakkında bilgi toplamış ve Cemile’nin maddi yokluktan değil, sırf şehirli olmak için evinden kaçtığını öğrenmişti. Ninesi Cemile’yi köyüne göndermemiş, evde tutmuş ve ev halkından biri haline gelmişti. Cemile buna çok sevinmiş ve evde temizlik yapmasını bir şehirli gibi yemek hazırlamasını öğrenmişti. Çıra yerine gaz lambası yanan bir evde yaşamaktan çok memnundu. Cemile ile dost olan Afet İnan, Cemile’ye okulunu anlatırken, Cemile de köyünden bahsediyordu. Cemile, Afet İnan’ın okuduğu kitapları okumak için okuma-yazma öğrenmeye başlamıştı. Cemile’nin ailesiyle de dost olmuşlardı. Cemile’nin annesi kızını çok görmek istemiş ve Afet İnan’ın ninesinden Cemile’yi köye göndermesini istemişti. Cemile de bunu istemesine rağmen köy işlerini sevmediği için gitmek istemiyor ve kendisini köyde çok tutarlar diye Afet İnan’ın da gelmesini arzulamıştı. Bu isteğini uygun gören Afet İnan’ın ailesi Cemile ile birlikte iki günlüğüne onları köye gönderdi.

1935 Yılında Atatürk, Manevi Kızı Afet İnan ve Kılıç Ali İle

 

Cemilelerin köydeki evleri büyük bir avlu içerisinde, sırayla odaları olan önünde de bir sundurması bulunan geniş bir yapıydı. Çitlerle örülü bulunan avluda ahırlar, çamur sıvalı yuvarlak bir ekmek fırını ve köy ambarı bulunuyordu. Bu Afet İnan’ın çok hoşuna gitmişti. Cemile’nin annesi fırında nar gibi kızarmış ekmek pişiriyor, kardeşleri süt sağıyor, yayık yayıyor ve meyve topluyorlardı. Sundurma ağaç sütunlarla desteklenmiş üzerine minderler konulmuştu. Cemile bunlardan utanır gibi görünüyordu. Afet İnan ise çok büyük zevk duyuyordu. Adeta yılardır bu köyde yaşıyormuş gibi gelmişti, kendisine. Cemile, Afet İnan’ın bu davranışına çok şaşırmış ve bir şehirlinin köyde yaşayabileceğini, köy yaşantısını beğenebileceğini aklının ucuna bile getirmemişti.

 

Köyün kızları da Afet İnan’ın etrafına toplanmıştı. Birlikte köyü gezmişler, harman yerine gitmişler, meyve toplamışlardı. Gece köyün kızları harman yerinde yatacaklardı. Afet İnan, kendilerinin de harmanda yatmalarını Cemile’ye teklif etmiş ve geceyi orada geçirmişlerdi. Afet İnan o gece belki de çocukluğunun o ana kadar ki, en güzel saatlerini geçirmişti.  Tan yeri ağarırken arabaya yerleşmişler, köyü geçtikten sonra mısır tarlaları ve ovaya ulaşmışlardı. O gün akşama kadar mısır kırmışlardı. Yığılan mısır tepecikleri arasında köye dönmüşlerdi.

 

Cemile Biga’daki evi özlemiş ve ertesi günü Biga’ya geri dönmüşlerdi. Cemile hiçbir zaman köyü sevmemişti. Kendisini isteyen köy delikanlılarına da hiç yüz vermemişti. Bir gün Cemile’ye bir genç mektup göndermiş ve bu mektubu Cemile Afet İnan’a okutmuştu. Mektup bir deveciden geliyordu. Cemile’yi çay kenarında gören deveci, Cemile ile evlenmek istiyordu. Cemile köy delikanlılarına göre deveciyi tercih ediyordu ancak bu deveciyle değil daha sonra Karabiga’da bir iskele bekçisi ile evlenecekti.

 

Afet İnan’ın Hanım Ablası (üvey anne) Biga’ya gelmişti. Bu yolculuk esnasında küçük erkek kardeşi yolda hayatını kaybetmişti. Hanım Ablası’nın anne-babası da Ankara’dan ayrılmışlar ve Biga’ya yerleşeceklerdi. O nedenle yeni bir eve taşındılar. Bu ev çay kenarında üç katlı bir yapıydı ve üçüncü katı daha tamamlanmamıştı. Biga’da ev sahipleri o sıralarda uğur getirmez diye hep üst katları birden tamamlamazlar ve bir süre yarım bırakırlardı. Bu evde Afet İnan’ın ninesi çok güzel çiçekler yetiştirmişti. Afet İnan’ın aklında kalan en güzel çiçek ise “buz çiçeği”ydi. Buz çiçeği, kalın yapraklı, sanki üzerinde buzlar varmış gibi bir görüntüye sahipti.

 

Afet İnan, Biga’da ilkokula gidiyordu. Sınıf oldukça kalabalıktı. Okulda en çok Matematik dersinden korkuyordu. Öğretmen bir gün sınıfta sorduğu soruyu bilemeyen bir öğrenciye mangaldan aldığı maşa ile vurmuştu. Bereket versin ki, maşa sıcak değildi. Afet İnan, bu olaydan çok korkmuş ve ertesi günü okula gitmemişti.

Atatürk-Afet İnan

 

Afet İnan’ın babası kızının okumasını çok istiyordu. O nedenle evde derslerine her zaman yardımcı olmuştu. Babasının onlara uyguladığı bir diğer eğitim sistemi ise Yaz geldiğinde çay kenarında bir bahçe kiralamak ve orada çocuklarının sebze meyve yetiştirmesini öğrenmelerini sağlamaktı. Ayrıca her birine bir kuzu alır, onlara birer isim verir ve çocuklarının kuzuları beslemelerini isterdi. Afet İnan da Cemile ile birlikte bu bahçeye gider ve kuzusunu beslerdi. Babasının bahçede her çocuğu için ayırdığı bir yer vardı. Çocukları bu yeri çapalar ve bir şeyler ekerek yetiştirirlerdi. Ara sıra da ağaçlara çıkar ve meyve toplarlardı.  Baba İsmail Bey, temiz hava ve bahçe işleri sayesinde çocuklarının sokakta oynamalarına böylece engel oluyordu.

 

Afet İnan, Biga’da korkulu günler de yaşamıştı. Düşman uçakları zaman zaman Çanakkale’den Biga’ya gelirlerdi. Afet İnan, ilk kez bir düşman uçağının Biga’ya gelişinde çok korktuğunu ve hemen herkesin sokağa fırladığını ve uçağın ne yapacağını merak ettiğini hatıralarında anlatmaktadır.

 

Osmanlı döneminde okullarda tatil Perşembe günü öğleden sonra başlardı ve Cuma günü de tatil olurdu. Okullarda çocuklara el işleri de yaptırıldı. Kız öğrenciler gergef yapar, dantel örer ve yastık kılıfları işlerlerdi. Afet İnan’ın büyükannesi “çeyizin için” diyerek bu yaptıklarının hepsini saklamıştı.

 

Afet İnan’ın ailesi temizliğe büyük önem verirdi. Aile suyu Biga’da dereden taşıyorlardı. “Akarsu pislik tutmaz” diyerek herkes suyunu dereden getiriyordu. Ancak babasının isteği üzerine getirilen su mutlaka kaynatılır ve öyle kullanılırdı.

 

Aile hemen hemen her komşusu ile tanışır ve görüşürdü. Rumeli’den gelenlere babaannesi özel önem verirdi. Zira kendileri de Rumeli göçmeniydi. Uzak akrabaları bile evlerine gelir giderdi.

 

Afet İnan’ın Biga’da unutamadığı bir şey de mısır unundan yapılan “kaçamak” veya “mamaliga” dediği hamur işiydi. Bu yiyecek tatil günleri pişirilir ve tepsiye konulduktan sonra ortası açılarak pekmez dökülür, diğer taraflarına da tereyağı eklenir ve peynir serpilirdi. Afet İnan önce bu yemeğin tuzlu kısmından başlar sonra tatlı kısmına batırarak yerdi. Bir gün babasının Afet İnan’ı komşuya göndermesi ve kendisinin de gitmek istememesi üzerine bu yemekten mahrum kalmasını hiç unutamamıştı. Yıllar sonra bu yaptığını bir “çocukluk kaprisi” olarak hatırlıyordu, Afet İnan.

Afet İnan Başkanlığı'nda Türk tarih Kurumu Üyelerinin 1935 Yılında Şehitlikleri Ziyareti

 

Afet İnan, çocukken Biga’da ninesi tarafından öğretilen yemek duasını da hep hatırlamıştır. Duayı Türkçe olarak yemekten kalkarken okurdu. Bir de yatarken okuduğu dua vardı ve bu duayı da hiç unutamamıştı:

 

Yattım Allah kalkarım inşallah.

Eğer kalkamazsam meleklerim şahit olsun imanıma”

 

Afet İnan, altı yıllık ilkokulu 1920 yılında Biga’da bitirdi. O sırada ilkokulların eğitim süresi altı yıldı.

 

Afet İnan’ın Biga’daki çocukluk yılları Osmanlı için çok olaylı yıllar olmuştu. Günlerden bir gün ninensi “Bu son padişah olacak” demişti. Çünkü Vahdettin’in kılıç kuşanması, tahta çıktıktan sonra gecikmişti.

 

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile Biga daha hareketli bir döneme girmişti. Bu durumdan babası çok rahatsızdı. Bir gün Afet İnan, Hanım Ablası’na (üvey annesine) gittiğinde orada esmer, çatık kaşlı, yüzü gülmeyen bir adamla karşılaşmıştı. Bu üvey dayısıydı. Hanım Ablasına (üvey annesine) hiç benzemiyordu. Hanım Ablası sarışın, mavi gözlü ve uzun boyluydu. Bu kişi Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı “Recep Zühtü” Bey’di. Biga’da bir süre kaldıktan sonra Mustafa Kemal’in yanına gitmişti.

 

1919 yılına gelindiğinde Biga’da Anzavur ve Gavur İmam’ın isimleri sık sık duyulur olmuştu. Afet İnan, bir gün okulda iken Anzavur’un adamları Biga’yı işgal etmişlerdi. Okulun karşısında sırayla dizilmiş öğrencilerin aileleri, okulun kapısında ise silahlı, poturlu kimseler vardı. Aileler endişe içindeydi. Anzavur’un adamları “kızlara okumak gerekli değilmiş” diyorlardı. Anzavur’un adamları birer birer çocukları ailelerine teslim etmişler ve korku içerisinde çocuklar evlerine dönmüşlerdi. Bir süre sonra Biga Kuva-yı Milliye’nin eline geçmiş ve okullar yeniden açılmıştı. Bu durum birkaç kez tekrarlanmış ve Afet İnan son sınıfta yani altıncı sınıfta iken kız öğrenci olarak sınıfta sadece o kaldı ve okulu bitirdi.

Bir gün Afet İnan’ın yaşadığı evin önünden çeteler ve bir öküz arabası geçiyordu. Arabanın içinde, üzerine çuvallar örtülmüş bir insanın yattığı belli oluyordu. Ninesi Afet İnan’ı cumbadan içeri çekerek odaya almıştı. Evde bir telaş yaşamış halası hanım ablasının (üvey annesinin) bayıldığını söylemişti. Öküz arabasının içindeki Kuva-yı Milliyeci Hamdi Bey’di ve şehit edilmişti.

 

1920 yılı Biga için korkulu bir yıldı. Aznavur ve Gavur İmam çeteleri ile Kuva-yı Milliyeci Çerkes Ethem ve Sarı Edip Efe kuvvetlerinin çarpışmaları ile geçmişti. Bu durum halkı da ikiye bölmüştü. Biga’da bir iç savaş yaşanıyordu. Afet İnan’ın babası Kuva-yı Milliye’yi tutuyordu.

 

1920 yılında Afet İnan’ın ailesi çaya yakın cadde üzerine üç katlı bir eve taşınmışlardı. Bir gün Anzavur’un adamları evlerini aramaya gelmişler ve her şeyi yere indirmişler ve babasının kasaturasını bularak alıp gitmişlerdi. Bu durumdan Afet İnan ve evdeki diğer çocuklar çok korkmuşlardı.  Babası ninesi ile onların anlayamadığı bir şekilde konuşarak Biga’yı ter etti. Afet İnan sınıfta tek öğrenci olarak okuluna devam ediyordu. Öğretmeni Afife Hanım, ona çok şeyler anlatıyordu. Afet İnan en çok tarih derslerini seviyordu. Afet İnan, dedesi Ahmet Ağa’nın yüzünü Kanuni Sultan Süleyman’a benzetirdi. Yıkılan Osmanlı Devleti, Afet İnan ve arkadaşlarını ayırmıştı. Çocuklar derslere gelemiyorlardı. Zaman zaman öğretmeni Afife hanım da derslere gelemiyordu. Afet İnan mezen olduğunda diplomasında “Birinci olarak terfi etmiştir” yazıyordu ama sınıfta zaten ondan başka öğrenci yoktu.

 

Afet İnan bir gün rahatsızlandı ve ateşler içinde yatıyordu. Komşuları olan bir Ermeni Papazın ailesi O’na yine bir Ermeni olan doktor getirmişlerdi. Ermeni doktor Afet İnan’ı tedavi etmişti.

 

Bu arada ninesinin Şumnu’dan uzak bir akrabası hanım gelmişti. Akraba Hanım, Afet İnan’ın babası İsmail Bey için; “İsmail Bey, Padişahımız Efendimize karşı gelmiş, Millicilere katılmış ve Ankara’ya kaçmış? Bu olur mu? İşte hükümet kendisini azletmiş… İsmail Bey buradan kaçarken Sarı edip Efe’nin arabasına binmiş ve yolda sarı Edip Efe’yi indirmişler ve dizlerinden kesmişler”  deyince evde birden feryat başlamış ve ninesi bu akrabalarını evden kovmuştu. Afet İnan’ın ailesi babası İsmail Bey’den hiç haber alamıyordu ve endişe içindeydiler. Recep Zühtü Bey de Mustafa Kemal’in yanındaydı. Ninesi Afet İnan’a ve halasına gergef işletip bunları sattırıyordu. Erkek kardeşini de bir bakkala çırak vermişti.

 

Biga Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. Kuva-yı Milliyeci diye tanınan ailelerin Yunanistan’a sürüleceği haberleri yayılıyordu. Bir gün de Hanım Ablasının (üvey annesi) evinin önündeki fener söndürüldüğü için Yunan askeri onlara ceza vermekle tehdit etmişlerdi. Ninesi ve halası Rumca bildikleri için askerlere cevap vermişler ve fenerin kendiliğinden söndüğünü söyleyerek ceza almaktan kurtulmuşlardı.

 

1920 yılı Sonbahar’ında babası İsmail Bey’den kısa bir mektup almışlardı. Babası Mihallıçık’a gidememişti. Mektup Antalya’da bulunan amcası aracılığıyla ellerine ulaşmıştı. Artık Biga’dan ayrılacaklardı.

 

Hazırlıklara başlandı. Anneannesi geldi. Götüremeyecekleri eşyaları sattılar. Vapura binmek için Karabiga’ya geldiler. Ancak geceyi bir handa geçireceklerdi. Han Yunan işgal askerlerinin bulunduğu yerdeydi. Tanınmaması için Afet İnan’a çarşaf giydirdiler, peçe taktılar. Kısa boylu bir adam onlara kılavuzluk yaptı. Gece karanlığında dar sokaklardan geçerek bir eve geldiler. Burası cemile’nin eviydi. Cemile peçe içerisinde Afet İnan’ı tanıyamamıştı. Kılavuzluk yapan kişi de cemile’nin eşiydi. Cemile onları evinde misafir etmekten büyük bir mutluluk duymuştu.

 

Afet İnan ve ailesi ertesi günü Karabiga’dan gemiye binerek İstanbul’a hareket ettiler ve yağmurlu bir havada İstanbul’a ulaştılar.

 



Bu yazı 20531 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI